12 Haziran 2009 Cuma

kollama 57.bölüm özeti ve fragmanı

Adliye baskınında ölümle burun buruna gelen Süha,Rana ile duygusal anlar yaşıyor.Necip,bütün olayları tek tek incelerken,Athena nın kim oldugunu anlıyor.Bu gerçegi Yigite de söyleyen Necipi büyük bir hayal kırıklıgı bekliyor.Yigit,Haldun,Güvercin ve Ferruhu esir alırken,en son duymak istedigi ismi duyuyor.Bir yandan polisler,bir yandan Yigit aynı hedefe dogru ilerliyorlar.Ama Yigit,polisler için artık azılı bir katildir.

9 Haziran 2009 Salı

Türkçe coşkusu Türkiye'yi fethetti

Türkiye'ye 12 gündür 'Türkçe bayramı' yaşatan 7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları coşkusu sürüyor. 115 ülkeden gelen 700 öğrenci, Ankara'daki muhteşem finalle yarışma stresine noktayı koydu. Gençler, bu hafta Türkiye'yi gezerek dinlenme fırsatı bulacak.Öğrenciler, yarışmalar sürerken Ankara'da devlet büyüklerine bir dizi ziyaret gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Köksal Toptan, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun da aralarında bulunduğu ünlü isimlere yapılan ziyaretlerde öğrencilere büyük ilgi gösterildi. ASKİ Spor Salonu'ndaki ödül töreni ise muhteşemdi. Binlerce kişinin izlediği törene Başbakan Tayyip Erdoğan, bakanlar ve Zaman Gazetesi İmtiyaz Sahibi Ali Akbulut'un da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. Programda duygu dolu anlar yaşanırken, öğrencilerin sergilediği birbirinden güzel gösterilerin keyfine doyum olmadı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Bir rüyaydı." sözleriyle salondaki havayı özetledi.

CEVDET YILMAZ (Devlet Bakanı):Türkçemizin dünya dili olması, ülkemizin diğer ülkelerle bağlarına katkıda bulunması bakımından Türkçe Olimpiyatları'nın çok önemli bir faaliyet olduğuna inanıyorum.
PROF. DR. THOMAS MICHEL (Teolog): Türk edebiyatının mirasına hayranım. Özellikle 'Ali Şir Nevai Ödülü'nü aldığım için çok mutluyum. Nevai, şiirleriyle olimpiyatın ruhunu canlandırıyor.
HÜSEYİN ÇELİK (Eski Milli Eğitim Bakanı): Dünyayı Türkiye'ye, Türkiye'yi dünyaya taşıyan muhteşem bir organizasyon. Tek kelimeyle bir kültür şöleni. Etkisini artırarak devam edeceğini düşünüyorum.
PROF. DR. MIHAIL MEYER (Türkolog): Ali Şir Nevai Ödülü'nü öğrencilerin adına kabul ediyorum. Çok hürmetli bu ödül için bütün öğretmenler ve öğrencilerimin adına çok teşekkür ederim.
PROF. DR. R. BORISOVIC RIBAKOV (Rusya Şarkiyat Enst. Müd.): Her Rus'un mutlaka ikinci dil olarak Türkçeyi öğrenmesi gerekiyor. Torunum Rusça ve Türkçe biliyor, şu an beni tercüme ediyor.
PROF. DR. KEMAL ERASLAN (TÜRKOLOG): Aziz vatanımızın çağdaş dünyada layık olduğu yere ulaşması için ilim, teknoloji ve sanatta çağı yakalamalıyız. İlim ve sanatı güzel Türkçemizle ifade etmeliyiz.
NİHAT ÖZDEMİR (Fenerbahçe 2. Başkanı): Tüm dünyanın Türkçe konuştuğunu görünce gözlerim yaşardı. Organizasyonun büyüyerek devam etmesinden yanayım. Bu konuda her türlü desteği vermeye hazırım.
PROF. DR. DURMUŞ BOZTUĞ (Tunceli Üniv. Rektörü): Devlet müesseselerimizin milyonlarca dolar harcayarak yapamadıklarını yapan organizasyonu şükranla karşılıyorum. Emeği geçenleri kutluyorum.
AHMET GÜNDOĞDU (Memur-Sen Genel Başkanı):Dünyanın ayağına dilimizi götürüyorlar. Türkçenin dünya dili olması için ortaya konulmuş büyük bir gayret. Dünya kültürleriyle aramızda gönül köprüsü kuruyor.
MUSTAFA BAŞOĞLU (Sağlık-İş Sendika Bşk.):Türkçenin bütün dünyaya yayılması açısından çok önemli bir çalışma. Bundan sonra görev Türk devletine düşüyor.
DENİZ GÜÇER (Akşam Gazetesi): Çocukların hepsine bayıldım. Türkçeye çok hakimdiler. Türklerin bile söylerken zorlanacakları Türkçe parçaları çok güzel söylediler. Organizasyon son derece başarılı
METEHAN DEMİR (Hürriyet Gazetesi): Muhteşem bir organizasyon. Atatürk ve İstiklal Marşı ile başlamasından çok etkilendim. Bu kadar çok ülkeden çocukların getirilmesini de takdir ediyorum.
ABDÜLKADİR SELVİ (Yeni Şafak Gazetesi): Ruhum dinlendi. Ülkem adına gerçekleştirilmiş en saygı değer projelerden birinin başarıyla icra edilmesine tanık oldum.
İSMET DEMİRDÖĞEN (Taraf Gazetesi):Dünyada dillerin yaşaması için uluslararası örgütlerin büyük çaba sarf ettiği bir dönemde Türkçenin yaşaması için yapılmış bu etkinliği izlerken çok etkilendim.
HİLMİ BENGİ (AA Genel Müdürü):Tek kelimeyle harika bir organizasyon. Her sene kar yumağı gibi büyüyen bir hizmetin ürünü. Gün gelecek bu organizasyonu gerçekleştirecek salon bulunamayacak.
ERKAN TAN (TV8 Sunucusu): Sivas'ın yollarında yürüyen Afrikalı kızı, Sivas'tan Afrika'ya yürüyen bu gönül köprüsünü kutluyorum. Öğretmenler yeni Türkiye'nin müthiş kahramanları.

samanyolufanları.com

Erdoğan: Yurtdışındaki öğretmenler Osmanlı akıncıları gibi

Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkçenin dünyanın dört bir yanında konuşulması ve öğrenilmesi için emeği geçen öğretmenlere teşekkür etti. Gittiği her ülkede Türkçeyi gönüllere kazıyan öğretmenlerin öğrencileriyle karşılaştığını vurgulayan Erdoğan, bu gayreti gösteren hocaları Osmanlı Devleti'nin kuruluşundaki akıncılara benzetti: "Bu kardeşlerimi Osmanlı'nın akıncıları olarak görüyorum.Necip Fazıl, Mehmet Akif, Nazım Hikmet, Ali Şir Nevai'yi dinledik. Hep onların sayesinde. Bundan dolayı onları kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum." Dilin bir millet için çok önemli olduğunu vurgulayan Başbakan, "Dil bizde aynı zamanda 'gönül' anlamına geliyor. Edebiyatımızda 'ehli dil' tabiri vardır, bu 'gönül ehli' demektir. Dünyanın bir ucunda Türkçe konuşan biriyle ortaklık işte bu gönül ve dil birliğiyle gerçekleşiyor. Bugüne kadar bu gayretin içinde yer alan öğretmen kardeşlerime teşekkür ediyorum." dedi. Mehmet Akif Ersoy'dan Necip Fazıl Kısakürek'e, Ali Şir Nevai ve Nazım Hikmet'e kadar Türkçenin gönüllere bu öğretmenler eliyle kazındığının altını çizdi. Türk okullarından mezun olanları temsilen şarkı finalinin sunucusu Arnavut asıllı Ablan Tartari'ye ödül veren Erdoğan, programın sonunda Kongolu minik kızları kucağına alarak öptü.

Medeniyetler arası barışa Türkçe köprü kurdular


Uluslararası 7. Türkçe Olimpiyatları dün muhteşem bir törenle son buldu. 115 ülkeden gelen 700 öğrenci, izleyicilere unutulmaz bir gün yaşattı. 'Dünyanın çiçekleri'ni bir araya getiren olimpiyat finali, STV, SHABER, CİNE5, Kanal A, TRT 2 ve TRT AVAZ'dan canlı yayınlandı


Ankara ASKİ Spor Salonu'ndaki programa, Başbakan Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, devlet bakanları Hayati Yazıcı, Selma Aliye Kavaf, Faruk Çelik, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, eski bakanlar Hüseyin Çelik ile Hilmi Güler, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in de aralarında bulunduğu yaklaşık 5 bin kişi katıldı. Salona sığmayan binlerce Ankaralı da dev ekranların bulunduğu çadırlarda ödül törenini izledi. Dereceye giren öğrencilerin şarkı ve şiirlerini seslendirdiği programa İstiklal Marşı'nı ezbere okuyan Kongolu minikler damgasını vurdu. Zaman zaman duygu dolu anlar yaşanırken, izleyiciler gözyaşlarına hakim olamadı.


Görkemli tören, Kongolu Lois Zumbu Nbuku (4) ile Eunice Zumbu Tadisa (5) adlı iki miniğin İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ezbere okuması ile başladı. Küçük kızları, bütün salon ayağa kalkarak alkışladı. Kemal Gülen ve Zeynep Kasımlıoğlu'nun sunduğu programda, olimpiyatlara katılan öğrenciler, bayraklarıyla salonda tur atarak sahneye çıktı. 'Birleşmiş Milletler' havası oluşturan gençler, davetlilerden büyük alkış aldı. Dünya korosunun seslendirdiği yöresel türkülere yine yabancı çocukların sergilediği Türk halk oyunları eşlik etti. Kırgız öğrencilerin 'kolbastı' gösterisi ayakta alkışlandı.


Başbakan ve eşi Emine Erdoğan, salona girerken büyük bir alkış koptu. Bu sırada sahnede gösterilerini sunan Nijeryalı öğrenciler de ayağa kalktı. Başbakan'a 'sizin için baştan başlayalım' diyerek salonu güldüren gençlerin, Hasan Kaçan'la ünlenen 'Heredot Cevdet' tiplemesini canlandırdığı gösteri yoğun ilgi gördü. Tören, öğrencilerin hep birlikte olimpiyat şarkısı 'Yeni Bir Dünya'yı söylemesiyle sona erdi.


'Ali Şir Nevai' Ödülü, Teolog Prof. Dr. Thomas Michel, Türkolog Prof. Dr. Mihail Meyer, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Müdürü Borisoviç Ribakov ile Türkoloji dünyasının tanınmış ilim adamlarından Prof. Dr. Kemal Eraslan'a verildi. Bu ödülü sahiplerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay takdim etti. Kültür Bakanı, "Ses bayrağımızı taşıyan bu elçilerimiz kültürümüzün de taşıyıcısı haline geliyorlar. Bütün bu gayreti, niyeti fikredenlerden ve bunu gerçekleştirenlerden bütün kalbimle milletim adına söylüyorum; Allah razı olsun." dedi.


Erdoğan: Yurtdışındaki öğretmenler Osmanlı'nın akıncıları gibi


Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkçenin dünyanın dört bir yanında konuşulması ve öğrenilmesi için emeği geçen öğretmenlere teşekkür etti. Gittiği her ülkede Türkçeyi gönüllere kazıyan öğretmenlerin öğrencileriyle karşılaştığını vurgulayan Erdoğan, bu gayreti gösteren hocaları Osmanlı Devleti'nin kuruluşundaki akıncılara benzetti: "Bu kardeşlerimi Osmanlı'nın akıncıları olarak görüyorum. Necip Fazıl, Mehmet Akif, Nazım Hikmet, Ali Şir Nevai'yi dinledik. Hep onların sayesinde. Bundan dolayı onları kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum." Dilin bir millet için çok önemli olduğunu vurgulayan Başbakan, "Dil bizde aynı zamanda 'gönül' anlamına geliyor. Edebiyatımızda 'ehli dil' tabiri vardır, bu 'gönül ehli' demektir. Dünyanın bir ucunda Türkçe konuşan biriyle ortaklık işte bu gönül ve dil birliğiyle gerçekleşiyor. Bugüne kadar bu gayretin içinde yer alan öğretmen kardeşlerime teşekkür ediyorum." dedi. Mehmet Akif Ersoy'dan Necip Fazıl Kısakürek'e, Ali Şir Nevai ve Nazım Hikmet'e kadar Türkçenin gönüllere bu öğretmenler eliyle kazındığının altını çizdi. Türk okullarından mezun olanları temsilen şarkı finalinin sunucusu Arnavut asıllı Ablan Tartari'ye ödül veren Erdoğan, programın sonunda Kongolu minik kızları kucağına alarak öptü.


Vefa ödülü 'Hacı Kemal Erimez'e verildi


Olimpiyatın 'vefa ödülü'ne bu yıl hayatını yurtdışındaki Türk okullarına adayan merhum Hacı Kemal Erimez layık görüldü. Ödülü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan oğlu Kamil Erimez aldı. Arınç, merhumu şu sözlerle anlattı: "Hocaefendi'nin yanından hiç ayrılmaz, hizmetinde bulunurdu. Kendisi müthiş bir yerel siyasetçiydi. Çok iyi bir devlet adamıydı. Çok iyi hizmetler yaptı, biz şahidiz."


TRT Genel Müdürü'ne İsmail Gaspıralı ödülü


Olimpiyat finalinde, şiir ve şarkı yarışmalarında altın madalya kazanan 19 öğrenciye 'Meclis Özel Ödülü' verildi. Her yıl Türk dili, kültürü ve Türkiye'nin tanıtımına hizmet eden ilim ve devlet adamları, sanatçı, gazeteci ve yabancı devlet adamlarına verilen 'Türk Dili Ödülleri' de sahiplerini buldu. 'İsmail Gaspıralı Ödülü' bu yıl TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'e verildi. Şahin'e ödülünü Türk Dil Kurumu Başkanı Şükrü Hâluk Akalın takdim etti.


Muhteşem final gecesi duygulandırdı


RECEP AKDAĞ (SAĞLIK BAKANI):Çok mükemmel bir organizasyon. Dünyanın dört bir tarafından Türkçe öğrenmiş genç kızlar, delikanlılar Türkiye'ye geldi. Hepimiz çok gururlanıyoruz ve duygulanıyoruz.

HÜSEYİN ÇELİK (ESKİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI): Dünyayı Türkiye'ye, Türkiye'yi dünyaya taşıyan muhteşem bir organizasyon. Tek kelimeyle bu bir kültür şöleni ve bundan sonra da daha büyüyerek, etkisini artırarak devam edeceğini düşünüyorum.

MELİH GÖKÇEK (ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAŞKANI): Muhteşemdi, süperdi. 4-5 yaşındaki çocukların İstiklal Marşı'nı teklemeden okuması inanılır gibi değildi. Emeği geçenlerden, yol gösterenlerden Allah razı olsun.

SELMA ALİYE KAVAF (KADIN VE AİLEDEN SORUMLU DEVLET BAKANI):Bu organizasyon Türk kültürünün ve dilinin dünyaya yayılması için milli bir araçtır. Bu çocukların Anadolu'yu tüm dünyaya tanıtması çok başarılı bir çalışma.

HAYATİ YAZICI (DEVLET BAKANI): Kültürümüzün tanıtımı açısından önemli bir etkinlik. Uluslararası camiada Türk kültürüne kıyaslanamaz katkılar sağlıyor. 4-5 yaşındaki iki çocuğun İstiklal Marşı'nı ezbere okuması bambaşkaydı.

NİMET ÇUBUKÇU (MİLLİ EĞİTİM BAKANI): Çok güzeldi, duygulandım. Zaman zaman gözlerimiz doldu. Gönüllerimiz de doldu. Tek kelimeyle muhteşemdi.

MEHDİ EKER (TARIM BAKANI): Organizasyonu yapanları tebrik ediyorum. Amacı açısından önemli bir organizasyondu. Sebep olanlardan Allah razı olsun. Türkçe'nin evrensel bir dünya dili olması açısından da son derece önemli.

samanyolufanları.com

7 Haziran 2009 Pazar

D.KONGO Cumhuriyeti Minikleri 10 kıta İstiklal Marşı okuyor!




Türkçe olimpiyatları Görkemli final töreninde muhteşem bir sürpriz:Demokratik Kongo Cumhuriyetinin 4-5 yaşındaki çocuklar 10 kıta istiklal marşını Türkçe birlikte ezbere okudular


MİNİKLERİN PERFORMANSI BÜYÜK ALKIŞ ALDI


Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden gelen 4 ve 5 yaşındaki iki minik öğrencinin İstiklal Marşını ezbere okuması salonda duygu seline sebep oldu.

Serdar Ortaç'tan Türkçe Olimpiyatı itirafı:



SAKARYA ŞİİRİ OKUNURKEN AĞLAMIŞ



Yediden yetmişe herkesi duygulandıran çocukların Türkiye ve Türkçe sevdası izleyenleri adeta büyülüyor.


Dünya haritasının neresinde olduğunu bilmediğimiz hatta ismini bile telaffuz etmekte güçlük çektiğimiz ülkelerin çocukları Türkiye'ye gelerek şarkılarımızı, şiirlerimizi seslendiriyor. Yediden yetmişe herkesi duygulandıran çocukların Türkiye ve Türkçe sevdası izleyenleri adeta büyülüyor.


İzledikçe duygu seline kapılanlardan biri de ünlü sanatçı Serdar Ortaç. "Eurovision'dan önce Türkçe Olimpiyatları'na destek verin." sözüyle yarışmanın önemine dikkat çeken Ortaç, bu yılki organizasyonda jüri üyeliği yapacak.


115 ülkeden 700 öğrencinin katılacağı programın parçası olmaktan büyük gurur duyduğunu söyleyen sanatçı, "Türkçe Olimpiyatları, tarih boyunca gurur duyacağımız yegâne olaylardan biri. Millet olarak yaptığımız en gurur verici şey. Bunun için ne kadar övünsek az." diyor. Türkçe Olimpiyatları'nın günün birinde mutlaka hak ettiği yeri bulacağını ifade eden Ortaç, organizasyonun zaman geçtikçe değerinin artacağına inanıyor.


Türkçe Olimpiyatları'yla geçen yıl televizyon aracılığıyla tanışan Serdar Ortaç, çocukları izlerken büyük bir heyecana kapılmış. Moğolistanlı öğrenci, Sakarya Türküsü'nü okurken gözyaşlarına hakim olamamış. Ünlü sanatçı, yaşadığı duygu dolu anları şöyle anlatıyor: "Kamboçyalı bir kız çocuğundan Çile Bülbülüm şarkısını, Moğolistanlı bir öğrencinin ağzından Necip Fazıl'ın mısralarını dinlerken çok duygulandım. Hatta hemen internet siteme ilgili videoları ekleyerek, sevenlerime izlettim.Ancak Moğolistan adına katılan bir kız öğrencinin, Sakarya Türküsü'nü okurken 'Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz, Sen kıvrıl ben gideyim, Son Peygamber kılavuz' dizelerini haykırması, beni kendimden geçirdi. En çok bu sahnede heyecanlandım ve gözyaşlarımı tutamadım."


Türkçe Olimpiyatları'nın, dilimizi başarı ile konuşan dünya çocuklarını bir araya getirdiğinin altını çizen Ortaç, bu yeteneklere hayran kalmamanın mümkün olmadığını vurguluyor. "Sakarya Türküsü'nü tüm sevgisiyle okuyan ve bize Türkçe 'merhaba' diyen bu çocukları sevmemek ve söyledikleri karşısında duygulanmamak mümkün değil." ifadelerini kullanıyor. Ortaç, popüler müzikle uğraşan bir sanatçı olarak olimpiyatları çok önemsediğini şu sözlerle anlatıyor: "Olimpiyatlar bizim için çok önemli. Bize özümüzü, büyük ve yüce tarihimizi, hatta Orta Asya'dan Avrupa sınırlarına kadar, yıllarca konuşulan dilimizin büyüklüğünü hatırlatıyor. Böyle güzel bir oluşum karşısında kayıtsız kalmak zaten söz konusu olamaz. Günümüz gençliğinin Türk milletini var eden değerlere sahip çıkması gerekiyor. Gençliğin iyi insan olmak için çok sebebi var. Çünkü bizim Osman Gazi'miz, Mevlânâ'mız, Mustafa Kemal'imiz var. Sevmeyi öğrenmek için çok nedenimiz var."



samanyolufanları.com




NİÇİN AĞLIYOR BU İNSANLAR?

Görmeyen gözlere, hissetmeyen kalplere bunu anlatmak zordur. Ama şunu söyleyebilirim:

Bir muhteşem organizasyon var. Adına Türkçe Olimpiyatı denilmiş.

Ülke dışında Türkiye'den giden işadamlarının, öğretmenlerin açtığı okullarda okuyan yetmiş iki millete mensup çocuklar Türkiye'ye gelmişler.

Ortak dilleri Türkçe olmuş. Kendi aralarında Türkçe konuşarak anlaşıyorlar. Hem de Türkçe'nin en güzel ağzı İstanbul ağzı ile konuşuyorlar.

İyi ama bugüne kadar bu okullarda İngilizce öğretildiği iddia edilmiyor muydu?

Evet! Evet ama bu 110 millete ait seçilmiş binlerce çocuk bu okullarda Türkçe öğrenmişler. Tabii sadece binlerce değil.
Binlerce, on binlerce...

Her geçen yıl daha fazlalaşarak geliyorlar.

Her geçen yıl kendilerini daha fazla insana sevdirerek geliyorlar.

Dikkat ettiniz mi bu yıl kendilerini kabul edenler arasında hükümet partisine 'bu okullara destek verdiği için' kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı da vardı!

Sevgi dilinin ulaşamayacağı gönül yoktur. En katı sandığınız kalpler bile zamanı gelir yumuşar.

Sabırla koruk üzüm olur.

Bunlar sadece seçme öğrenciler.

Demek ki Türk milletinin bağrından çıkan işadamı ve öğretmenler yurtdışında açtıkları okullarda İngilizce eğitim yaparken Türkçemizi ihmal etmemişler.

Oralara Türkçe'yi ihmal edip İngilizce'nin dünya dili egemenliğini pekiştirmek için gitmemişler.

Dönmemek üzere gittikleri yerlerde Türklüğü, Türkçe'yi, Türk insanına ait güzel ne varsa hepsini yaşatmaya çalışmışlar.

Buna inanmayanlar varsa, onlar oralarda başka şeylere hizmet ediyor diyenler varsa diye, bir de düşünenler böyle düşünerek hataya düşmesinler diye de öğrencilerinden bazılarını yeryüzünün incisi İstanbul'a getirmişler.

Gerçek bu işte. Yalın, apaçık

Kimsenin beyninin kıvrımları arasında başkaca komplo teorileri gezinmesin.

işte buradalar, onlar başka milletlerden bizim okullarımızda okuyup Türkçe konuşan çocuklarımız.

Sahip çıkılıyor işte fena mı!

Bizi tanıyorlar fena mı, İstiklal Marşımız'ı öğreniyorlar, Atatürk'ü, Fatih Sultan Mehmet'i tanıyorlar, bunda ne kötülük var?
Bizim şiirimizi okuyup, bizim gibi duygulanıyorlar.Bizim gibi ağlıyorlar.

Ben çok yerde, bu çocukların kendi ülkelerinde şahit oldum bu sahnelere. Bana yabancı değil bunlar.

İstiklal Marşı'nı okuyan Rus çocukları, Mustafa Sandal'ın şarkıları ile dans eden Moğollar'ı, Nurullah Genç'in, Necip Fazıl Kısakürek'in şiirleri ile duygulanan Afrikalılar'ı...

Her görüşümde duygulandım, ağladım.Ama neden?

Türkçe Olimpiyatı'nı izleyen her görüşten, her taraftan, her köşeden insanlar neden gözyaşlarına hakim olamıyorlar?

Bence, bu organizasyonun güzelliğinden çok, bu gibi şeylerin bu insanları neden ağlattığı daha önemli!

Bülent Arınç beyefendinin damardan girerek yaptığı konuşmasına mı ağladılar?Sanmam.

Nurullah Genç'in Yağmur Şiiri'ni okuyan Moğol çocuk mu onları ağlatan?

İşte soru bu. Bir Moğol, bir Rus, bir Afrikalı, dünyanın bilmem hangi köşesinden, bucağından gelmiş çocuklar Türkçe bir şeyler mırıldandığında bu insanlar niçin gözyaşlarına hakim olamıyorlar?Niçin?

Görmeyen gözlere, hissetmeyen kalplere bunu anlatmak zordur. Ama şunu söyleyebilirim:

Bütün bu gözyaşlarının sebebi, bugün ucundan kenarından görünmeye, hissedilmeye başlanan milletimizin dünya dengeleri içinde yeniden hak ettiği yeri alacağının belirtileri olmasındandır!

Yanılıyorsam düzeltin!

İnsanımızı ağlatan hasrettir, yıllar yılı itilmişliğin, yalnız bırakılmışlığın, vizyonsuzluğun, terk edilmişliğin artık terk ediliyor olmasıdır

Gözyaşının sebebi, milletimizin değerlerinin tüm dünya ile yeniden paylaşılmaya başlanmasıdır.

Bu gözyaşları hasret ile vuslat arasında bir yerlerde olmanın sevinciyledir belki de!

Ne güzel yazmış Sezen Aksu:
"Ağlamak güzeldir, süzülürken yaşlar gözünden sakın utanma. Ağlamak bu gelip geçici dünyada her şeye rağmen var olmak demek..."

7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları

Yavuz Bülent BÂKİLER , Türkiye Gazetesi
1993 yılında, 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’e Çankaya Köşkündeki makamında, kelimesi kelimesine şunları söyledim:

-Efendim! dedim Azerbaycan’dan Çin Seddine kadar uzanan coğrafyada bütün Türk Cumhuriyetlerine gidip geldim. Oralarda çeşitli incelemelerde bulundum. Gördüm ki o bölgede devletimizin ve milletimizin bayrağını şerefle dalgalandıran bir kişi vardır: O da Fetullah Gülen Hocaefendidir!

Cumhurbaşkanımızın gözleri iri iri açıldı ve hayretle sordu:
-Gerçekten mi? Gerçekten mi?
Anladım ki, birtakım et beyinli adamlar veya Türkiyemizin yeni Türk Cumhuriyetleriyle yakınlaşmasından korkan ruhsuz-köksüz çevreler, Cumhurbaşkanımıza çok yanlış bilgiler vermişlerdir.
-Sizi şerefimle temin ederim ki öyle efendim! dedim.
-Buna çok sevindim! Buna çok sevindim! diyerek gülümsedi.
Sonra ben, bazı büyükelçilerimizi Cumhurbaşkanımıza şikâyet ettim. Paris’te, Londra’da, Washington’da vazife görecek kimselerin Yeni Türk Cumhuriyetlerine gönderilmesinin yanlış olduğunu söyledim. Yâni, Türk dünyasının meselelerini bilmeyen, Türkiye dışındaki Türk dünyasını tanımayan, sevmeyen, onlarla ilgilenmeyen bazı büyükelçilerimizin oralara tayin edilmelerinin doğru olmadığını arz ettim. Sayın Demirel, bir büyükelçimizin değiştirildiğini söyledi.Sonra ben, Prof. Dr. Turan Yazgan’la birlikte katıldığım bir TGRT programında da, bu gazeteki sütunumda da, çeşitli vesilelerle davet edildiğim ve konuştuğum şehirlerde de, Fetullah Gülen Hocaefendinin yeni Türk Cumhuriyetlerinde açılmasına vesile olduğu okullar hakkındaki görüşlerimi açık açık ifade ettim. O okulları alkışladım.Çankaya’daki görüşmemizden bir süre sonra, Sayın Demirel de bütün Türk Cumhuriyetlerine gidip geldi. Döndükten sonra bir basın toplantısında aynen şunları söyledi:
-Gitmiş olduğum Türk Cumhuriyetlerinde hem hükûmet, hem de devlet başkanları, oralarda açtığımız özel Türk okullarımızın sayılarının arttırılmasını benden istediler. Ben de özel girişimcilerimizden rica ediyorum: Bu okullarımızın sayısını lütfen arttırsınlar!
1993 yılında sadece yeni Türk Cumhuriyetlerinde özel okullarımız vardı. Bugün 115 ülkede Türk Okullarımız faaliyettedirler. Bu mübarek ve mukaddes hizmetin sadece Türkiye’ye değil, bütün Türk dünyasına, insanlık âlemine sağlayacağı faydaları anlatmak için 1.150 sahifelik bir eser yazmak lâzım. Ankara’da, 115 yabancı ülkeden gelen öğrencilerin katılmasıyla 7. Türkçe Olimpiyatları yapılıyor.Varlık sebebimiz olan Türkçe konusunda, ne 624 yıllık Osmanlı devrinde böyle muhteşem bir hizmet yapıldı; ne de Cumhuriyet devri hükûmetlerimizce, Türkçe bayrağımızı 115 ülkede dalgalandırmak için yarım karışlık bir adım atıldı.Birtakım kimselerin, Fetullah Gülen Hocaefendiye neden batarya ile ateş açtıkları bugün daha iyi anlaşılıyor.

samanyolufanları.com

Türkçe Olimpiyatları ve büyüyen dünya haritası

Mehmet Doğan, YeniŞafak

Dünyayı zihne mal eden kudret olarak kabul edilen dil, dünyanın zihnî haritası olarak da tanımlanır. Sahip olduğunuz dil, sahip olduğunuz hayat, sahip olduğunuz dünya, kültür ve medeniyet demektir. Ne kadar dil biliyorsanız, o kadar zengin bir hayatınız ve geniş bir dünyanız vardır.

İnsan, zenginliğini insana borçludur. Allah, insan benim sırrımdır, ben insanın sırrıyım buyuruyor. Bütün sır insanda. Şeyh Galib'in dediği gibi insan, âlemin çekirdeği, özü; kâinatın gözbebeğidir. Yüce Allah, kâinatı insan için, insanı da kendim için yarattım buyuruyor. Bu sırra ayna tutan bir hadis-i şerifte de nefsini bilen Rabbını bilir, denilmektedir.

Dil, isimlendirmek ve isimlendirilenler arasında ilişkiler kurma yolu, yöntemi demektir. İsmini bilmediğiniz, isim veremediğiniz şeyler sizin değildir. Zihin haritanızda yeri olmayan hiç bir varlık da size ait değildir, hatta sizin için o varlık yoktur.

Ortak bir dünya demek, ortak bir zihin, ortak bir gönül haritası demektir. Her noktası, her çizgisi, her rengi sevgiyle çizilen bir harita, Hüsn ü Aşk'taki Benî Muhabbet yani Sevgi Oğulları gibi topluluklar tarafından çizilen bir haritadır. Orada Güzellik ve Aşk hüküm sürer. Orada, Mekteb-i Edeb'te Molla-i Cünun tarafından teslimiyet ve rıza dersleri verilir. Bu Mecnun Hoca, Aşk ve Güzelliğin koruyup kollayıcısıdır. Bu iki varlığın saltanat süreceği bir dünya kurma peşindedir. Cehennemî her oluşun, her tehlikenin Aşk ve Güzelliğe zarar vermemesi için her çareyi düşünür, bulur ve uygular.

Bizim medeniyet haritamızda hâkim renk ve çizgi Aşk ve Güzelliktir. Dünyayı güzelleştirmek ve yaratılanları Allah için sevmekle görevli olduğuna inanan insanın zihninde bir cennet haritası vardır. Dünyayı cennete benzetmek, dünyada cenneti yaşatmak onun işidir. Bunun için de cehennemî her düşünceye düşman, bütün düşmanlıklara, kötülüklere, çirkinliklere, yanlışlara, yalanlara düşman; cennete açılan her şeye, muhabbete, dostluğa, kardeşliğe, iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa da dostturlar. Orada insana düşmanlık güdülmez, insandaki olumsuz vasıflaradır düşmanlık.

Bizim medeniyetimizde sömürge haritası yoktur. Kan ve gözyaşı rengi yoktur. Zulüm ve haksızlık çizgisine kesinlikle yer verilmez. Bir insanı haksız yere öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Orada insan eşref-i mahlûkattır; yaratılmışların en şereflisidir. Her insana: Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, Allah için sevelim sevilelim; dünya kimseye kalmaz, denilir ve gereği yapılır.

Bizim zihin haritamızda insanlar renklerine, sınıflarına, cinslerine; dinlerine, mezheplerine; kültürlerine, medeniyetlerine göre değerlendirilmezler. Sadece ahlaklarına göre, insana olan saygı ve sevgilerine göre değerlendirilirler. İnsanların en iyisi, en hayırlısı, insanlara faydalı olan, iyilik yapandır, çünkü.

İnsan, insanın kurdu değildir. İnsan, insanın sırrıdır. İnsanı anlamak, kendini anlamaktır, Allah'ı anlamaktır. İnsanı, insanla zenginleştirmektir.

Bu yıl yedincisi kutlanan Türkçe Olimpiyatlarının ruhu da tam budur, işte. Yeni bir dille, yeni bir dünya haritası çizmek. Dünyayı gönül diliyle yeniden isimlendirmek. Mevlana ve Yunus boyalı, Hz. Muhammed örgülü bir Aşk ve Güzellik haritası oluşturmak.

Türkçe ile anlaşmak, Türk kültür ve medeniyetiyle anlaşmak demektir. Bu medeniyetin özünde de aşk vardır. Bu dilin sahipleri her gittikleri yerde, siz ne güzel, ne sevgili insanlarsınız, diye karşılanıyorlarsa, bu dilin haritası büyüyor, zenginleşiyor demektir.

Haritamız büyüyor. Aşkla, güzellikle büyüyor. Türkçe, dünyayı yeniden keşfediyor, kendine katıyor; çünkü yeniden güzelliklerle, sevgilerle her kalbi, her ruhu isimlendiriyor. Bu kalbler ve ruhlar arasında ilişkiler kuruyor. Kardeşim, dotum, arkadaşım, sevgilim diyor. Arkadaş, kardeş, dost, sevgili ediniyor. Yeni bir muhabbet kabilesi, yepyeni bir sevgi oğulları oluşuyor. Yunus'un gönül arıları ruh peteklerini Aşk balıyla dolduruyor.

Ve Anadolu insanı petekleri yağmaya veriyor: Ballar balını bulduk, kovanlarımız, nefis ve bedenlerimiz yağma olsun diyorlar. Gittikleri yeri yağmalamak için değil, gittikleri her yere rahmet rahmet yağmak için koşuyorlar. İnançla, aşkla, güzellikle varıyor, var oluyorlar.

Hüsn ü Aşk'ın Molla-i Cünunlarına, Benî Muhabbet kabilesine sonsuz sevgi ve selamlar!

samanyolufanları.com

5 Haziran 2009 Cuma

İzmir'deki etkinlik nerede?


İzmir, Halkapınar kapalı spor salonunda


Türkçe Olimpiyatları Resim Paylaşımları










































































































Abdullah Aymaz...TÜRK OKULUNA DUA EDECEĞİM...

Temmuz ayının başında "Geri Dönmek İçin Gelmedik Madagaskar'a" ve "Kilometrelerce Uzaktan Madagaskar'a Gelmişsiniz..." başlıklı yazılarım üzerine oradaki "College La Lumiere International" yani "Işık Koleji"nden Türkçe öğretmeni Kasım Aksoy bazı hatıralarını yazıp göndermiş. Halkının çoğunluğu Hıristiyan olan, gözleri fener gibi parlayan lemur isimli bir hayvanın ve vanilyanın memleketi Madagaskar'dan gelen mektubu size aktarmaya çalışayım. Öğretmenimiz diyor ki:
Madagaskar'da her yıl insanımızın sponsorluğunda kurbanlar kesiyoruz. Madagaskar'a geldiğim yılın ilk Kurban Bayramı'nda kurbanlarımızı kestik. Tabiî daha önce Malgas halkına haber verdik. "Yarın kurbanları kesiyoruz, herkese et vereceğiz." diye. Ertesi sabah haberimizi alan bütün Malgaslar okulun önünde birikmeye başladı. Kimisi yaşlı kimisi çocuklu müthiş bir kalabalık okulun kapısı önünde birikmeye başladı. Biz kurbanları kestik birer birer, ikişer ikişer kiloluk halinde poşetlere koyduk ve dağıtmaya başladık. Dağıtmaya başladık ama herkes bir kilo et alabilmek için birbirini eziyor. Ne yapıyorsak bir türlü insanları hizaya koyamıyoruz. Kimisi et alıyor bir daha geliyor. "Bak sen etini aldın başkası da var burada o da alsın." diyoruz. Kadın bıçakla parmağını kesiyor. Tabii biz şaşırıyoruz. "Ya niye böyle yapıyorsun?" "Elimi kesmesem bana acıyıp et vermezsiniz." diyor. Bir başkası kucağındaki çocuğu yere atıyor çocuk yerlerde feryatlar içinde. "Sen annesin çocuğunu niye yere atıyorsun? Olur mu böyle şey?" diyoruz. "Böyle yapmazsam bana et vermezsiniz." diyor. Bir taraftan et dağıtıyoruz bir taraftan da böyle manzara karşısında içimiz burkuluyor, eziliyor, "Allahım ne yapsak ki?" bu insanları böyle memnun etsek. Velhasılı o gün okulun kapısı izdihamdan dolayı yıkıldı, zar zor o gün bütün etleri dağıttık.

Ertesi sabah okulda bir köşeye birkaç poşet bırakmıştık. Onları da daha önce tesbit ettiğimiz insanlara verecektik. Ben okula geldim okulun üst katında bir ara birbiriyle kavga eden iki insan sesi duydum. Pencereden baktım iki tane bayan bizim okulun bekçisiyle kavga ediyor. Okulun bekçisine diyorlar ki: "Bizi içeri al." Bekçi de, "Ben sizi içeri alamam, bana kızarlar." diyor; fakat kadınlar çok kararlı, bir ara yerden bir taş aldı, "Ya beni içeri alırsın veya bunu kafana indiririm." diyor bekçiye. Ben hemen aşağı koştum "Ne oldu?" dedim. Bekçi, "Mösyö bunlar et için gelmişler ben yok, diyorum inanmıyorlar." Ben yanlarına gittim "Ne oldu, ne istiyorsunuz?" dedim. İki kadın üstleri başları perişan, ayaklarında ayakkabı yok, üstlerinde elbise, birisinin kucağında küçük bir çocuk "Mösyö duyduk ki bu okul herkese et dağıtıyormuş. Bizim evimiz çok uzak, kilometrelerce yürüdük geldik ama şimdi et yok diyorsunuz." dedi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Tamam, dedim üzülmeyin. Ben size et vereceğim, sakin olun." dedim. Kadın o kadar sevindi ki, çığlık attı. Ben hemen okuldan iki kilo birisine iki kilo da birisine poşetlerde etleri verdim. "Buyurun bunu afiyetle yiyin." dedim. Kadın o kadar sevindi ki elimden tutarak "Bak mösyö şimdi ne istersen yaparım." dedi. "Yok." dedim. "Gidin bunu afiyetle yiyin. Başka bir şey istemiyorum." dedim. Kadın defalarca teşekkür etti ve okuldan sevinerek ayrıldı.

Ertesi sabah bizim belletmen arkadaşların kaldığı bir ev vardı kilisenin hemen karşısında. Belletmen arkadaşlardan birisi dışarıdan sesler duyuyor ve balkona çıkıyor. Bakıyor ki, bir kadın kilisenin önünde rahibeyle kavga ediyor. Rahibeye diyor ki: "Beni hemen içeri al, dua edeceğim." Rahibe de diyor ki: "Üstün başın çok kötü, seni içeri alamam." Kadın ısrarla "Beni içeri alacaksın." diyor. Rahibe çaresiz "Peki gel." diyor. "Bu duadaki ısrarın ne böyle?" diyor. Kadın diyor ki: "Sen ne diyorsun, biz çok açtık dün, bak buradaki Türk okulunu görüyor musun, bizden para almadan et verdiler. Ben şimdi bu Türk okuluna dua edeceğim ve sen bana engel olma yeter."

İşte gerçekler!.. Bir insan olarak hepimizi çok büyük işler bekliyor. Pek büyük mesuliyetlerimiz var. Bunlara bîgâne kalmamız söz konusu olamaz. Ancak kanımız donmuş ve insanlığımızı da unutmuş olmamız lâzım.

Yeni Bir Dünya

Yeni Bir Dünya

Kuruluyor yeni bir dünya, bahar çiçekleri ile. Kuruluyor yeni bir dünya, verilen şehitleri ile. Kuruluyor yeni bir dünya, barış köprüleri ile. Kuruluyor yeni bir dünya, el ele, kol kola...
Kuruluyor yeni bir dünya, bülbülleri susturan nağmelerle. Kuruluyor yeni bir dünya, gönülleri ferahlatan dizelerle
Kuruluyor yeni bir dünya, aşk ve sevgi ile. Kuruluyor yeni bir dünya, kainatın kuşatan renklerle...
Kuruluyor yeni bir dünya, gözyaşı ile. Kuruluyor yeni bir dünya, verilen nice emeklerle. Kuruluyor yeni bir dünya, sönen ümitleri yeşertenler ile. Kuruluyor yeni bir dünya, doğusu batısı ile...
Kuruluyor yeni bir dünya, yağarken rahmet yağmurları ile. Kuruluyor yeni bir dünya, hasretten bekleşen sinelere muştular ile. Kuruluyor yeni bir dünya, hüzünlü gurbeti sevindirenler ile. Kuruluyor yeni bir dünya, belki de ğayb ve şahadet alemindekilerin alkışları ile...
Kuruluyor yeni bir dünya, adını sanını bilmediğimiz Türkçe sevdaları ile. Kuruluyor yeni bir dünya, ismini bilmediğimiz adsız kahramanları ile. Kuruluyor yeni bir dünya, hayalleri catlatan hülyalar ile. Kuruluyor yeni bir dünya, uğruna çatlayan küheylanları ile...

Levent Çakıroğlu\samanyolufanları.com

Herkesin bildiği ve heyecanla beklediği 7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları muhteşem bir açılış töreni ile başladı. Eğer 7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları Açılış Törenini izleyemedi veya yeniden izlemek istiyorsanız aşağıdaki linlerden izleyebilirsiniz.

7. Turkce Olimpiyatlari - Siir Finali

7. Türkçe Olimpiyatları Şiir Finallerinin tamamını aşağıdaki video sitesi linkinden izleyebilirsiniz.http://tr.sevenload.com/videolar/AJq8lXqC-7-Turkce-Olimpiyatlari-Siir-FinaliŞiir Finalinin kaliteli halini de turktorrentten veya kendi trackerimdan indirebilirsiniz


Türkçevizyon başlıyor!


Eurovizyon’dan esinlenen TRT, Türkçevizyon’a hazırlanıyor.


Denizli Pamukkale’de gerçekleştirilecek Türkçevizyon Festivali’ne Türkçe’nin konuşulduğu onlarca ülkeden sanatçılar davet edilecek. 5 gün sürecek festivalde her sanatçıdan, ülkesinde en popüler şarkıyı ‘Türkçe’ seslendirmesi istenecek.TRT’nin hem televizyon hem de radyo yayıncılığında atağı devam ediyor. Türkiye’nin ilk radyo yayınının yapıldığı günün yıldönümü olan 6 Mayıs’ta, özel radyocularla sürpriz bir yayın gerçekleştiren TRT Radyoları, şimdi de yeni bir festival hazırlığı yapıyor.Türkçevizyon, adı verilen Uluslararası Türkçe Müzik Festivali, 23-28 Haziran tarihleri arasında Pamukkale’de yapılacak. Festivale Türkçe’nin günlük yaşamda kullanıldığı Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Balkan, Avrupa ve Kuzey Afrika ülkeleri davet edilecek. Bu ülkelerin en sevilen rap, rock gruplarından bir parçayı Türkiye Türkçesi ile seslendirmeleri istenecek. Türkiye’nin ünlü pop ve rock müzik toplulukları da davet edilerek, festival boyunca konserler verilecek.

(Hürriyet)

samanyolufanları.com

Hangi Ünlü 'Türkçe Olimpiyatlarına Sahip Çıkın' Dedi ?

Serdar Ortaç da hayran

Türkçe Olimpiyatları son olarak şarkıcı Serdar Ortaç'tan övgü aldı.

Ferhat Göçer'in sunumuyla Show TV'de cumartesi günleri ekrana gelen müzik programı 'Biri Bana Gelsin', önceki akşam Serdar Ortaç'ı konuk etti. Önceki akşamki programa Eurovision ve Türkçe Olimpiyatları tartışması damgasını vurdu. "Herkes Eurovision'u konuşuyor; ama bizim bir de Türkçe Olimpiyatlarımız var. Kusura bakmayın, bunu söylemem gerek." diyen Ortaç, seyircilerden Eurovision'dan önce Türkçe Olimpiyatları'na destek vermelerini istedi.

Bu etkinliği kim gerçekleştirdi ise onlara çok teşekkür etmek istediğini dile getiren sanatçı, "Türkçe Olimpiyatları'nda 100 ülkeden 600 sanatçı katılıyor. Hepsi çıkıp Türkçe okuyor. Eurovision'a on çeken bir olimpiyatımız var bizim. Devletimiz, hükümetimiz çok sağ olsun. Hangi hükümet yaptıysa, kimler vesile olduysa çok sağ olsun. Gurur duydum. 100 tane ülke Türkçe okuyor. Elin Afrikalısı Türkçe okudu. Elin Rus'u Türkçe okudu. Bu yeter." dedi. Ortaç, bu etkinliği izlerken bir Türk olarak gurur duyduğunu belirtti. İşte o anlar...

Serdar Ortaç'ın bu konuşması üzerine Ferhat Göçer de, iki yıl önce Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yapılan Türkçe Olimpiyatları'na katıldığını hatırlatarak, "Programda, ülke olarak ne kadar farklı olduğumuzu görüyorsunuz. Çok gurur verici bir organizasyon." şeklinde konuştu. Türkçeyi dünyada hak ettiği konuma getirmek, dilimizin daha yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamak ve Türkçeyi en iyi öğrenenleri ödüllendirmek amacıyla 2003 yılından beri gerçekleştirilen ve yurtdışında Türkçeye karşı büyük bir ilgi uyandıran Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nın yedincisi 27 Mayıs-10 Haziran 2009 tarihleri arasında yapılacak.

TÜRKÇE NEDEN SEVGİNİN DİLİ ?

Artık ananevi hale gelen bir tatlı telaş yine kendini hissettirmeye başladı. Mayıs ayı ile birlikte Türkçe heyecanı dünyanın dört bir yanında yaşanıyor. Haziran başında Türkiye'deki finale kalmak için ülkelerdeki yarışmalar ardı ardına yapılıyor. Evet, bu sene 7.si yapılacak olan Türkçe Olimpiyatları'ndan bahsediyorum. Hafta sonu, yarışmaların Kuzey Avrupa finalleri için Danimarka'nın başkenti Kopenhag'taydık.
'Türkçe sevginin dili' derken bir reklam sloganı söylediğimiz zannedilmesin. Bizzat yerinde görünce daha iyi anlaşılıyor. Türkçe sadece bir dil değil. Bir vesile ve vasıta haline geliyor. Kaynaşmanın, iletişimin, birbirini anlamanın, anlamaya çalışmanın aracı oluyor. Türkçe, bir cazibe merkezi gibi. Rengi, ırkı, dini farklı 115 ülkenin çocukları bu yıl final için bir araya gelecek. İnsanlık dışında neredeyse tek ortak noktaları Türkçe öğrenme ve konuşma çabaları. Bunu yaparken yaşadıkları olimpiyat heyecanı ve paylaşılan mekanlar başka hiçbir şekilde sağlanamayacak bir kaynaşma doğuruyor. Kızılcahamam'daki elemeler, bu alışverişin zirve yaptığı yer. Sanki büyük bir sofra açılıyor, herkes heybesinde getirdiğini paylaşıyor. Bir anda kendinizi dünyanın en büyük kültür sofrasının başında buluyorsunuz. Çocuksu samimiyet, bu sofranın gösteriş düşüncesi ile kirletilmesine izin vermiyor. Türkçenin dil bayrağımız olarak yaygınlaşması elbette göğsümüzü kabartıyor. Ancak inanın samimi iletişimin insanlık adına verdiği umut hepsini gölgede bırakıyor. Dünyada Türkçe konuşan, Türkçe düşünen ve Türkçe yaşayan bir nesil yetişiyor. Türkçe, bir hayat tarzı durumuna geliyor
Okunan şiir veya şarkı unutulduğu zaman duyulan mahcubiyet; alınan moral alkışı sonunda yüze yayılan tebessüm, dereceye giremeyenlerin burukluğunun paylaşılması, başarı karşısındaki sevinç... Öylesine insani bir vasat oluşuyor ki, sadece salondaki binlerce kişiyi kuşatmıyor; medya marifetiyle milyonlarca kişi bu sevgi pınarından testisini doldurabiliyor. Onun için 'sevgi dili Türkçe' ifadesi maharetli bir reklamcının bulduğu iyi bir slogan değil. Şahit olunan ve daha önemlisi bizzat yaşanan bir gerçek.
Danimarka seyahati, bu açıdan epey anlamlı ve duygulu geçti. İsimlerini ezberlemek neredeyse imkânsız. Kâğıttan telaffuzu bile çok zor. Aslında isimlerin çok fazla önemi de yok. Onun için listeden isimlerini yazmak yerine ülkeleriyle ve halleriyle birkaç manzarayı resmetmeye çalışayım. Belki kendi dilini bile henüz tam konuşamayan 5 yaşlarında bir kız çocuğu, "büyümüş de küçülmüş" ifadesinin anlatacağı güzellikte bir parçayla bizleri mest etti. Litvanyalıyla birlikte 'Hasretinle Yandı Gönlüm'ü söyledik. Belaruslu ile 'Veda Busesi'ni mırıldandık, duygulandık. İsveçli 'Üsküdar'a Giderken'le efkarımızı dağıttı. Şarkının sözlerini unuttuğu için yüksek puan veremedik ama Norveçli çocuğun cana yakınlığı müthişti. Böyle bir tasnif olsa kesin birinci olurdu.
Program sonunda jüri başkanının, "Bazı jüri üyeleri kendilerini fazla kaptırıyorlar, alkışlıyorlar hatta gözyaşlarını tutamıyorlar." sözlerinin muhataplarından biri bendim. Program devam ederken bana doğru attığı anlamlı bakışların sebebini de bu vesileyle çözmüş oldum. Halbuki kendimi fazlasıyla sıktığımı düşünüyorum. Hatta jüri olduğuma epeyce hayıflandım. Keşke arkalarda bir yerlerde tadını çıkarabilseydim, dediğimi de şimdi itiraf ediyorum. Bu arada Büyükelçi Mehmet Akat ve Başkonsolos Osman Kocabaş'ın programın başından sonuna kadar bir ev sahibi gibi misafirleri ağırladığını da şükran hisleriyle kaydetmekte yarar var. Avrupa Parlamentosu seçimleri için Danimarka'dan tek Türk aday olarak seçime giren Hüseyin Araç da yarışmanın ağır konuklarındandı.

Bülent KORUCU/ZAMAN

Türkiye'nin göğsünü kabartan olay

Hüseyin Öztürk, Türkiye'nin göğsünü kabartan olayı yazdı

Uluslararası Türkçe Olimpiyatları Kuzey Avrupa Finalleri

Dil, milletlerarası bir medeniyet köprüsüdür. Diline sahip çıkan toplumlar, dillerini öğrendikleri, öğrettikleri ve konuştukları sürece; değer yargılarını, tarihlerini, kültürlerini, muhafaza etmiş ve yaşamasını sağlamış olurlar.Dünya üzerindeki hâkim dillere bakıldığında bu apaçık görülmektedir. En baskın dillerden biri olan İngilizcenin hemen bütün ülkelerde kullanıldığını herkes bilir ve az ya da çok konuşur. İngilizceyi konuşurken elbet İngiliz kültürü de yaşatılmış olunur.Güzel dilimiz Türkçe, yedi düvele hükmettiğimiz yüzyıllar boyunca bir dünya dili olmuş, İmparatorluğumuzun; eğitim, ticaret ve sosyal hayat kültürünü benimsetmiş, bu sayede çeşitli dil ve dinlere mensup topluluklara; “Adaletin, Sevginin, Kardeşliğin, Barış ve Hoş görünün,” birer insani ilke olarak uygulanmasına bekçilik etmiştir.Geçmişe gittiğimizde Türkçenin bir dünya dili olduğunu görürüz. Belki bir kısım çevreler, bu söylediklerimi görmezden gelecek olsa da tarihe dürüstçe yolculuk yapan, ön yargı ve peşin hükümlerini kendisine yoldaş etmeyen herkes idrak edebilir.Evet, Türkçe bir dünya dilidir. Bunu söylerken ne hamasi duygularla ne de milliyetçi bir ideoloji çerçevesinde söylüyor değilim. Bugün Osmanlı İmparatorluğunun direkt hâkim olduğu veya dolaylı şekilde idare ettiği ya da hiç gitmediği hangi kara parçasına ayak basarsanız basın, Türkçenin yaşadığını ve yaşatıldığını görürsünüz.Neredeyse dünyanın tamamına yakın coğrafyada bayrağımız dalgalanır. Bayrağımızın dalgalandığı her yerde varız demektir. Orada sadece bayrak dalgalanmaz, bayrağın taşıdığı vizyon ve misyon da beraberinde büyür ve gelişir. Ülkemiz tanınır ve bilinir.İşte yedi yıldır dünyanın pek çok ülkesinde yapılan ve son finali de her yıl ülkemizde gerçekleştirilen “Uluslararası Türkçe Olimpiyatları,” bunun bir göstergesidir. Böyle bir gerçek varken, herhalde kimse kalkıp da dilimiz, dinimiz ve milli değerlerimiz üzerine hamasi nutuklar atma ihtiyacı duymaz ve hissetmez.Bu yıl yedincisi yapılan ve her sene bir önceki yıla göre büyüyen Uluslararası Türkçe Olimpiyatlarının Kuzey Avrupa ülkelerini kapsadığı kısmına, diğer jüri üyelerinin yanı sıra D. Mehmet Doğan, Dursun Gürlek ve Bünyamin Şen ile birlikte jüri üyesi olarak katıldım ve Danimarka’da büyük bir şölene şahit oldum. Gözyaşları ve duygu seliyle izlediğim coşkuyu anlatmakta cidden güçlük çekiyorum.Ferhat ile Şirin masalında Ferhat’ın dağı delmesindeki azme, güce ve cesarete pek aklıselim yorum getiremezdim. “Böyle bir aşk ancak masallarda olabilir?” derdim. Ferhat ile Şirin aşkının gücünü bilemem ama Türk okullarındaki başarı ve zaferleri gördükçe ve duydukça anlıyorum ki, bu iş ancak ve ancak böylesine bir aşka teslimiyetle mümkündür.Bir avuç muhabbet fedaisinin, eğitim gönüllülerinin, hizmet erlerinin, dünyalık ve ahiretlik menfaatlerini “Rıza-i İlahiyeye” hasretmiş düşünce fatihlerinin, ülkemizi ve değerlerini, yer kürenin her yanında yaşatmaya çalıştıklarını görmek, bütün aşk masallarındaki kahramanları geride bırakacak kadar asil ve gerçektir.Bayrağımızın dalgalanması, İstiklal Marşımızın okunması, Türkiye’mizin adının duyulması, İnsanımızın milli ve manevi değerlerinin tanıtılması ve benimsetilmesi, toplumlar arası ilişkilerde çok önemli ve bir başka çıkar yolu olmayan değerler köprüsüdür.Büyük ecdadımız en parlak döneminde, uzaktan selamla iletişim kurup, barış ve istikrar sağlanırken, bugün Osmanlının o muhteşem “birlik” projesi, yeniden hayata geçiriliyor. Anasından, babasından, yurdundan, yuvasından, ailesinden uzaklarda, eğitim elçiliği yapan gönül erlerimiz, yüreklerini koydukları torbalarını sırtlayıp; yaz kış, uzak yakın, gece gündüz, olur olmaz demeden, diyar diyar gidip, tarihimizden ve inanç değerlerimizden gelen o büyük; “Barış, Sevgi ve Kardeşlik köprüsünü” hiç ayrım yapmadan kurabiliyor.Bu anlattıklarım ya da anlatmaya çalıştıklarım, Danimarka’da gözlemleyebildiklerimin binde biri ancak. Kuzey Avrupa finallerine katılan; Belarus, İsveç, Danimarka, Litvanya, Letonya, Norveç ve Finlandiya’dan gelen Türkiye ve Türkçe kokusu, olabildiğince başımızı döndürdü. Ve şurası bir gerçek ki, bu millet hakikaten büyükmüş, küçültenler utanmalı. İnşaallah yeniden büyük millete doğru ilerliyoruz.

HÜSEYİN ÖZTÜRK-VAKİT

Sevdanın en masum şahitleri

Hüseyin Gülerce - 23 Haziran 2006 Cuma, Zaman

Günlerdir Türkçe Olimpiyatı konuşuluyor. 5 bin kişilik salonda bulunanların teneffüs ettiği hava, yaşadıkları heyecan, naklen yayınlar sayesinde ekran başındaki milyonlar tarafından da paylaşıldı. Edirne’den Kars’a kadar gözyaşlarımız birleşti. Sergilenen tablo Türkiye’nin gururuydu. Gördüklerimiz, hissettiklerimiz, yaşadıklarımız sayesinde Türkiye’nin gücüne, yarınlarına olan inancımız tazelendi. Ayağa kalkan bir milletin, kendi değerleri üzerinde doğrulan bir neslin, evrensel insanî değerlerde buluşmanın meşalesini yakan, sevgi dili Türkçeyi kıtalara yayan fedakâr evlatlarımızın aşıladığı bir umuttur bu. O gün İstanbul Sergi ve Kongre Merkezi’nin dışı ve içi bir bayram yeriydi. Gelenlerin yüzünde bayram sevinci vardı. Yurtdışındaki Türk okullarını himmetleriyle destekleyen insanlar gayretlerinin boşa gitmediğini görüyor, eğitim yolunun ne kadar isabetli bir tercih olduğunu bir defa daha anlıyor, yeni hizmet heyecanıyla sevdalarını yeniliyorlardı. Bin bir meşakkatle ekilen tohumlar sevgi ile büyümüş, sevgi çiçekleri açmıştı. Rengarenk çiçekler; papatyalar, zambaklar, laleler gibi gönüllerimize inşirah veriyordu. Ne de güzel bahçıvanları vardı. Evet, salondakiler ve ekran başındakiler herkes bu sevdanın mimarını hatırlamadan edemedi. Yoksa vefasızlık olurdu. Bir insanın, tek başına bir insanın, inandığında ve inandırdığında hangi hayallerin gerçekleşebileceğini çağımızda yeniden, bir defa daha gördük. 84 ülkeden gelen 355 öğrencinin İstanbul’da Türkçe yarışacağı bundan 20 yıl önce söylenseydi kim inanabilirdi? Bizim İstiklal Marşı’mızı, şarkılarımızı, şiirlerimizi Vietnamlı, Kenyalı, Belaruslu, Ukraynalı, Iraklı çocukların söyleyeceğini, okuyacağını nereden bilebilirdik? Ama inanan bir insan, insanımıza ve insanlığa hizmeti davası haline getirince, söylediğini yaşayınca bu yüksek mefkûreye milyonları inandırdı. Sevginin gücüne hepimizi ikna etti. Diyalog dedi, hoşgörü dedi, affedicilik dedi, insanların konumlarına saygı dedi, gelin paylaşalım dedi. 84 ülkenin Türkçe açan çiçekleri, çağrısının cevabıdır. Sevdasının en masum şahitleridir. Kimseyi incitmeyen, kimseyi gücendirmeyen, rahatsız etmeyen, niyet okuyucularını bile susturan pırlanta şahitler. Türkçe yarışma bayramını bir camiaya, isimlere mal etmek de doğru değil. Bugünlere zemin hazırlayanları unutamayız. ‘Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecek?’ diyen Akif’in, 4 yaşındaki yavrumuzun İstiklal Marşı’nı okuyuşunu dinlemesini nasıl da isterdim. Türkçeye gönül vermiş, Türkiye için inlemiş, çile çekmiş bütün dava adamlarının bu yeniden dirilişimizi, kaybolan nesillere karşılık, dünyanın dört bir yanında eğitim meşalesini tutuşturan fedakar öğretmenlerimizin varlığını, onların yazdıkları destanı/destanları bilmelerini isterdim. Küreselleşmeyi kim nasıl anlarsa anlasın. Gördük ki, kendi değerlerimizden emin isek, o değerlere bağlı kalarak dünyaları dolaşabilir, kendi güzelliklerimizi sergileyebilir, insanları onlara hayran bırakabilir, kinle beslenen, kanla yoğrulan dünyamızda barış adaları kurabilir, diyalog köprüleri inşa edebilir, ‘Kurtlar vadileri’ne inat, ‘Kuzular vadileri’ yeşertebiliriz. Türkçe Olimpiyatı artık bizim bayramımız oldu. Bu bayram, her yıl bizim umutlarımızı tazeleyecek, ufuklarımızı genişletecek, azmimizi, heyecanımızı köpürtecek, bizi milletçe yeni güzelliklerle buluşturacaktır.

Türkçe dünya dili olur (mu)

“Sorsam gördüğüm ilk buluta söyler mi bana,Yağmur hangi dilde yağar Afrika’da?
Anlatır mı rüzgar gezdiği uzak yerleri,Hangi dilde sarılır insan Amerika’da?
Sevgi gibi dünyayı dolaşsa sesim,Okyanuslar ardında, Uzak Asya’da,
Adını hiç bilmediğim kardeşlerim,İstanbul’dan Anadolu’dan size MERHABA!
A, B, C, tekrar birlikte,Güneş gibi üstümüze doğuyor TürkçeTohum gibi dünyaya serpilince,
Filizlenip boy verecek binlerce hece...

”Uluslararası Türkçe Olimpiyatları Şarkısı

115 farklı ülkeden çocuğun ses bayrağımız Türkçe’mizi dalgalandırdığı Uluslararası Türkçe Olimpiyatları büyük bir gurur vesilesi.Keza, yurtdışındaki Türk Okulları, Türk Kültür Merkezleri gibi STK’ların düzenlediği dilimiz ve harsımızla ilgili etkinlikler de, ancak cihan devletlerine sahip olan necip bir millete mahsus muazzam bir vizyon. Kurumların yurtdışındaki temsil keyfiyetleri, kredileri çok yüksek; istikbal vaad ediyorlar. Bu organizasyon vesilesiyle tekrar gündeme gelen Türkçe meselesine kafa yorarken, olimpiyatların tanıtım filmindeki “Türkçe artık dünya dili” cümlesini duymayayım mı!

Gerçekten de iddia edildiği gibi “Türkçe Dünya Dili Haline Geldi” mi?

Öncelikle kabul edelim ki, biz kendi diline sahip çıkamamış, dilini ihmal etmiş bir milletiz. Gelişime çok açık ve elverişli olan Türkçe’mizi, zaman zaman Çince’nin, Soğdca’nın, zaman zaman Arapça ve Farsça’nın zaman zaman da Batı dillerinin istilasına maruz bırakmışız. Canım lisanımızı, fasit bir anlam dünyasının içinde güdükleştirmiş, Lisan-i Türki-i Basit’leştirmişiz. Bu vebal, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in, siyasetçinin, muallimin, esnafın, sanatkarın, halkın� topyekün Türk milletinin. Bari hiç olmazsa şu yakınlarda, bir Kaşgarlı Mahmut (ya da Yusuf Has Hacip) adına bir üniversite açabilseydik!Bir dil, hamasetle dünya lisanı olur mu!Onu yazarı, çizeri, felsefecisi, sanatçısı farklı dünyalara taşır, dünya dili yapar. İngilizce’yi dünyaya okutan ustalar, Mark Twain, Dickens, J.Austen, G.Orwell, Steinbeck, Edgar Allen Poe, E. Hemingway’dir; bunlar gibi daha onlarcası, yüzlercesidir. Fransızca’yı, Almanca’yı, Rusça’yı hatta İspanyolca, Çince ve Arapca’yı� Bir lisanı, dünyalara mal edebilecek kişiler, öz dilinde imal-i fikr eden entellektüelleridir. Peki, bizde onlardan, Edirne Kapıkule sınır kapısını aşmış, dünya çapında gerçek entellektüel, mütefekkir ve yazalardan kaç tane var?Bizim edebiyatımızın da devleri var elbette. Ama bir kaçı hariç, bu devlerimiz, dünya toplumları için, hatta yurtdışında yaşayan Türkler için bile, çok bir şey ifade etmiyor. Okunmuyor.Peki şu dünya dili olacak Türkçe’miz ne alemde! Aydınlarımız, münevverlerimiz kendi aralarında bile, ortak bir Türkçe üzerinde uzlaşabilmiş değiller. Birinin ak dediğine diğerinin kara demesi kadar olmasa bile, bir kesimin cevap dediğine, diğer kesim ısrarla yanıt diyor. Doğa, soru, sınav, tümce, deneyim� gibi daha binlerce kelime, önce Türkçe’yi konuşan insanları ikilemde bırakıyor. Attila İlhan yaşasa “Hangi Türkçe’yi dünya dili yapmaya çalışıyorsunuz” diye sorardı.Basınımıza bakalım. Açın yurdum gazetelerini, yazılıp çizilenlere bakın. İç sayfalardaki haber metinlerinin en basit imla hatalarıyla malül olduğunu göreceksiniz. Yıllardır, köşeleri işgal ve istila eden kerli ferli yazarların yapageldiği anlatım bozuklukları, yazının düçar olduğu fikri kıtlık�Sonra yine aynı yazarların şişkin şişkin vatan millet Sakarya edebiyatı yapmaları� Öz dilini yazmaktan, konuşmaktan, dinlemekten ve dahi okumaktan bu denli aciz bir millet!Görsel medyanın hali daha acı. Türkçe’yi taciz eden okumuş yazmışımızı, Türkçe’nin düçar olduğu vehameti, “dil zaptiyeleri”ne emanet edip geçelim. Ama, geçerken, kendi halkı ve aydınlarının bile saygı duymadığı bir lisana, diğer milletler niye saygı duyup, öğrenmek istesinler ki gibi makul bir soruyu da soralım.Dünyada her gün bir kaç dil ölüyor. Tek dilliliğe doğru dolu dizgin yol alınıyor. Şükür ki, Türkçe ölmeye yüz tutan dillerden biri değil, ama hızla kan kaybettiğinde de şüphe yok.Batı üniversitelerinde, toplumlarında Türkçe’nin bir Polonca, bir Macarca ya da Endonozyaca kadar değeri ya var, ya da yok! Türkçe, şu an itibariyle talep görmeyen dillerden. Aynı dili konuştuğumuzu söylediğimiz Orta Asya Türki Cumhuriyetlerindeki Türkçe’yi, Türkiye’den bırakın halkı, kaç aydın anlayabilir! Önce kendi aramızdaki dilde birliği sağlayalım.Bu, uzun ince bir yol, yıllara vabeste. Günümüz İngilizce’siyle günümüz Türkçe’sinin, edebiyat, bilim, ticaret dilleri olarak kabil- i kıyas değil. İngilizce fersah fersah ilerde. Dünyanın her yerinde harıl harıl işlenen, fkir, bilim, sanat, teknoloji üretilen İngilizce ile Türkçe arasında en azından bir asırlık fark var.

Eğer Türkçe Olimpiyatlarının içi, zamanla ehl-i kalem, mütefekkir şahsiyetlerle doldurulursa; yazı, hikaye, roman, tiyatro, şiir yazma yarışmaları da düzenlenirse, dünyanın her yerinde devasa Türk Dili Enstitüleri, Kültür Merkezleri yükselirse, işte o zaman Türkçe için çok daha iyimser konuşabiliriz.

Olimpiyatlarla ve farklı coğrafyalardaki okullarda okuyan binlerce öğrenci ile sadece Türkçe değil, Türkiye de hak ettiği konumu alacaktır. Böylesi uzun soluklu bir mefküreyi hitama erdirmek de, bir kaç çadırdan cihan devletleri bina etmiş çılgın bir milletin ahfadına nasip olacak gibi� Yeter ki onlar gönül dilleriyle konuşmaya devam etsinler.

Olimpiyat şarkısının son dizeleri de işte tam çileyi anlatıyor:

“Tohum gibi dünyaya serpilince,Filizlenip boy verecek binlerce hece...”

Kırgızbastı

Son günlerin moda oyunu kolbastı ülke sınırlarını aştı ve Kırgısiztan’a kadar ulaştı. Dün akşam Kanal D haberde Kırgısiztan’daki Türk okulundan gelen 4 genci kolbastı oynarken seyrettik. Bizim kolbastı oldu Kırgızbastı. Türkçe Olimpiyatları nedeniyle 115 farklı ülkeden ülkemize gelen çocukları seyrederken heyecanlanmamak elde değil.Bütün bunları 5-10 yıl önce birileri bize anlatsaydı herhalde ona gülerdik. Hatta bunun gerçekleşeceği konusunda inatla fikrini savunsaydı bu seferde ona deli derdik.Bir zamanlar aklımızın almadığı, mantığımızın kabul etmediği, hayalimizde yer alamayacak kadar imkansız gibi görünen bu durum artık gerçek. 2003 yılında 17 ülkenin katılımıyla başlayan Türkçe Olimpiyatları şimdilerde bize olağan bir etkinlik olarak geliyor. Ve 115 farklı ülke Türkçe Olimpiyatları’na katılıyor.Dünyaya Anadolu’dan yayılmış hizmet erlerinin açtığı Türk okullarında Türkçe öğrenen çocuklar akın akın ülkemize geliyor. Anadolu’dan dünyaya yayılan sevgi tohumlarının çiçekleri onlar.Dünyaya dostluğu, sevgiyi ve hoşgörüyü öğretecek bir nesil yetişiyor. Türkiye’nin bağrından kopup giden öğretmenler dünya insanına Türkçe konuşmayı öğretiyor. Bütün bunları görünce yüreği yanık, gönlü sevgiyle dolup taşan, almayı değil vermeyi, tüketmeyi değil üretmeyi seven insanımızın var olduğunu bilmek hepimizi mutlu ediyor.Anadolu’nun bağrından kopan alperenler, yiğitler, asrın fikir işçileri, hizmet erleri, altın neslin altın çocukları bayrağımızı gururla taşıyorlar. Dilimizi sevgiyle öğretiyorlar. Dünya insanına insanlık dersi veren öğretmenlerin ellerinden öpüyoruz. Onların bu hizmet aşkı karşısında saygıyla eğiliyor, dualarımızı onlardan eksik etmiyoruz. Ve onlara diyoruz ki siz koşmanıza bakın arkanızda biz varız. Anadolu insanı her şeyiyle sizin arkanızdadır.

“Bu değirmenin suyu ABD’den geliyor”, “Bunlar ABD’nin uşakları”, “Ilımlı İslam’ın temsilcileri” ya da “F tipi örgüt üyeleri” diyenlere aldırış etmeyin. Biz sizlerin hizmetlerinden memnunuz Allah’ta sizden memnun olur inşallah.Erzurum’un korucuk köyünde gözünü dünyaya açan bir hocanın eseri bunlar dersek abartmış olmayız. Ancak bu cümle hepimizden daha çok kendisini rahatsız eder. Ve mutlaka düzeltilmesini isterdi. Derdi ki; “Bu hizmette ben bir neferim. Hepsi Anadolu insanının eseridir.” Bizde onun bu isteğini saygıyla karşılıyor bu hizmetlerin tümünün Anadolu insanının eseri olduğuna şahitlik ediyoruz.Kim ne derse desin. “Dinci, gerici, ABD uşağı, F tipi örgüt” aklınıza ne gelirse gelsin. Anadolu insanı bunlara inanmıyor. “Yapılanlar yapılacak olanların teminatıdır” diyor. Dünyanın dört bir yanına dağılan ve orada altın neslin yetişmesi için var gücüyle çalışanlara kalbini açıyor, sevgisini veriyor.Erzurum’un Korucuk köyünden çıkan sevgi, hoşgörü insanı M. Fetullah Gülen Hoca efendi dünyaya Türkçe konuşmayı öğretti. Hayallerimizde olmayan şeyleri bize yaşattı. Gönlümüzü çoşturdu, gözümüzü yaşarttı. İstenirse imkansız gibi görünen şeylerin bile yapılabileceğini gösterdi. Sağ ol Hocam. Ömrün uzun olsun. Dualarımız sizinle.Kimin sizinle ilgili ne dediği umurumuzda değil. Siz bizim gönlümüzün sultanısınız. Anadolu insanının kalbindeki yerinizi kimsenin değiştirmeye gücü yetmez.Biliyoruz siz uzaklardasın. Sizin ektiğiniz tohumlardan çıkan çiçekleri bizler burada kokluyor ve onları seyrederek mest oluyoruz.Bu kervanın başı sizsiniz, yolcuları da Anadolu insanıdır. Bu kervan dünya insanını, insanlığa, sevgiye, hoşgörüye, dostluğa, merhamete, rahmete taşımak için yola çıkmıştır. Sizin uzaklarda çektiğiniz sıkıntılar Allah’ın bir lütfüdür. Rahmet davası zahmetsiz olmaz.Bu yolda kararlılıkla yürürken elbette gözü dönmüşler size çamur atmaktan geri durmayacaktır. Siz “Sıkılsın” adlı şiirinizde onlara cevaben diyorsunuz ki; “Sen çalış; olmazsa âlem sıkılsın! / Yardıma koşmayan kalem sıkılsın! / Var olup boy attı (bâtıl) bir yoktan, / Hakk'ı söylemeyen diller sıkılsın!”Biz biliyoruz ki siz bütün bunları Allah rızası için yapıyorsunuz. Dualarımız o dur ki Allah’ın rızasını kazanan kullarından olursunuz.

Sıkılsın
Sen çalış; olmazsa âlem sıkılsın!
Yardıma koşmayan kalem sıkılsın!
Kanatlan üveykim hele kanatlan!Sana yol vermeyen mekân sıkılsın!
Akıncımız akıp gitti dönmedi,Gitmeyip yerinde seken sıkılsın!
Koca umran taş taş olup devrildi.Bu ülkeden gelip geçen sıkılsın!
Mîmârlar çekilip gittiler çoktan,Çıraklık bilmeyen kullar sıkılsın!
Var olup boy attı (bâtıl) bir yoktan,Hakk'ı söylemeyen diller sıkılsın
Ey canını fedâya and içmiş baş!Sen çek git yoluna, kalan sıkılsın!
M. Fethullah Gülen

Adem Durmuş
samanyolufanları.com

TÜRK OKULLARININ TALEBELERİ ANKARA'DA

Türk okulları" diyorum, Türkiye’deki Türk okullarından söz etmiyorum. Yazımın konusu, 115 ülkede Türkçe öğreten okullar... Papua Yeni Gine’den Almanya’ya, Nijerya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanan yelpazede, renk ve uyruktaki öğrencileri.

Her yıl olduğu gibi 700’e yakın ve en yaşlısı 18’ini görmemiş genç, dünyanın dört yanından Ankara’ya geldi. Türkçe Olimpiyatları’nda yarışmak, Türkçe şarkı, türkü söyleyip şiir okuyarak marifetlerini sergilemek üzere...
115 ülke dedik ya... Hepsinde Türk okulu yok, bir bölümünde üniversitelerin Türkoloji kürsülerinde dil öğretiliyor. Ama 100 kadar ülkede bir veya daha fazla Türk okulu mevcut. Çoğunda Türkçe seçmeli dil veya en azından Türkçe öğrenmek isteyenler kulüp kurup bir araya geliyor.

Avrupa’da Türk okulu açmak daha zor... Çünkü öğretmen diplomalarında Avrupa denkliği aranıyor. Oysa Maldivler gibi küçük ülkeler bırakın şart koşmayı, okullara bedelsiz arazi ve bina tahsisiyle teşvik sağlıyor.

Altındağ’daki Anfa Kongre Merkezi’nin amfisinde konuk öğrencilerin gösterisi sürüyor.Biz, yani bir grup gazeteci, ülkelerin yerel ürünlerini sergilediği stantları geziyoruz.Madagaskar Adası’ndaki iki Türk okulundan gelen öğrencilerle tanışıyoruz. Morgan isimli olanı biraz sıla hasreti çekiyor gibi. Daha doğrusu beş kuzusunu özlüyor. Ada’daki iki okuldaki 170 öğrencinin Türkçe öğretmeni Hayati Bey, Afrika’da dil öğretmenin hiç akla gelmeyen zorluğunu anlatıyor, şakalaşıyoruz:
- Gül sözcüğünü telaffuz edemiyorlar, ü harfi yok çünkü.
- Siz de Tayyip demeyi öğretsenize...
- O daha kolay... Hele "One Minute" reklamından sonra.

Maldivler, Hint Okyanusu’nda 200’ü kullanılan 1200 adalık, 329 bin nüfuslu cumhuriyet. Türkçe öğretmeni Cengiz Bey, bizi kırmızı elbiseli güzel mi güzel kız öğrencisi ile tanıştırıyor.

İsmi Şafra Hassan... Adı o dilde kırmızı demekmiş.Tayyip Erdoğan’ın meşhur ettiği "Bizim de yaşadığımız hayattır" şiirini Türkçe okuyor.

Maldivler’de Türk okullarının önemli bir projesi daha hayata geçmiş durumda. Türkmenistan’daki Türk okulundan mezun bir öğretmen bugün Maldivler’de çalışıyor. Okullar artık öğretmen ihraç ediyor.Stantları gezerken dikkat ediyoruz, o yoğun ilgiyi Papua Yeni Gine çekiyor. Masklı, kalkanlı, suratları boyalı konuk öğrencilerle fotoğraf çektirmek isteyenler kuyruğa giriyor.Türkçe öğretmeni Hatice Hanım daha 25 yaşında. Kendisi gibi öğretmen olan eşiyle Tayland’da taşınmış.850 ayrı dilin okutulduğu ülkede Türkçe tabii ki ana eğitim dili değil. Ama okulda Türkçe kulübü var.* * *

Açık söyleyeyim, Fethullah Gülen Hareketi’ne siyaseten hiçbir yakınlık duymam. Ama dün çok şahsi bir sebeple fazlasıyla etkilendim. Çünkü mezun olduğum yabancı lisenin 1900’lerin başında değişik ülkelerde 40’a yakın kardeşi vardı. Bugün yanılmıyorsam, İstanbul dahil sadece altı adet okul kaldı.

Sadece bir yüzyıl, benim açımdan ergenlikten yaşlılığa geçen süre...Bugün dünya üzerinde benim liseme benzer 100’den fazla Türk okulu var.Şaka gibi geliyor ve hoşuma gidiyor.

Enis BERBEROĞLU?Hürriyet

samanyolufanları.com

Sadece bir dil yarışması mı?

Medyada hak ettiği ilgiyi biraz biraz görmeye başladığı için Türkçe Olimpiyatları mevsimi geldiğini fark etmişsinizdir.Bu sene 7. si yapılıyor ve 115 ülkeden 700 öğrenci finallere katılıyor. Merkezinde anadilimizin bulunduğu, böylesine ilgi toplayan bir faaliyet tabii ki göğsümüzü kabartıyor. Pek çoğumuz kolbastı seyrederken gözyaşı dökmek gibi dışarıdan bakıldığında tuhaf gelebilecek şeyler yapıyoruz. Hislerin yoğunlaştığı, duyguların coştuğu günler yaşıyoruz. Gönlünden gele gele bir kere 'helal olsun' diyen de, yıllarını bu uğurda gurbet ellerinde geçirenler de iftihar etmekte haklı. Fakat bugün şunu söylemezsek mesul oluruz: Zamanı sadece duygu bombardımanı ve hamaset seremonileriyle geçirirsek yazık ederiz. Olayın medyada yer bulan, dolayısıyla gördüğümüz kısmı, aysbergin suyun üstündeki bölümü gibi. Derinlerdeki asıl büyük parçaya dikkat kesilmeliyiz

Türkçe Olimpiyatları, bir lisan yarışması değil, iletişim modelidir. Türkçe öğrenenler ve muallimlerinin yıllık alışverişlerini yaptığı pazar kuruluyor, her yıl bu mevsimde. Herkes heybesinde bir senenin mahsulünü getiriyor. Kenya'daki öğretmenin Sibirya'da görev yapandan soracakları... Avrupa'dakilerin söyleyecekleri... Uzakdoğu'dan gelenlerin anlatacakları var. Daha önemlisi Mozambikli çocuğun Hollandalı arkadaşına getirdiği selamlar var. Tibet'in havası, Afrika'nın sıcağıyla takas edilecek. Muson yağmurlarında büyümüş çiçekler, Kuzey Avrupa'nın serin rüzgârlarına emanet edilecek. Danimarkalı Anna'nın sarısı, Nijeryalı Ahmet'in siyahıyla karılacak. Tayvanlı çekik gözler, Yemenli zeytin gözlerle buluşacak. Her biri ülkelerine yeni bir dünyayla dönecek. Karamsarlığın iradeleri felç ettiği bir çağda, beldelerine umut götürecekler. Hem bu iyilik ve umut şirketi benzersiz bir mukavele: Toplanan bütün hâsılat herkesin hesabına ayrı ayrı yazılacak. Sermayesi kadar, getirdiği mum nispetinde ışığı olmayacak. Binlerce mumluk aydınlık hepimizin evini aynı oranda ışıklandıracak. Gelecekte birlikte inşa edecekleri barış adasının temel taşlarını dizdiklerini belki fark etmeyecekler bile.
Türkçe bu çocuklar için sadece bir dil değil, aynı zamanda yaşam tarzı. En önemlisi, birlikte oluşturdukları, hepsinin katkı yaptığı bir tarz. Mayayı öğretmenler çalıyor, sonrası elbirliği ile inşa ediliyor. Zaten gücünü de buradan alıyor. Bir işgalci gücün dayattığı dili değil, dünyanın dört yanına sevgi mesajı götürmeyi vazife bilen samimi ve fedakâr dostların dilini öğreniyorlar. Sonra öğrendikleri dilin kendilerine farklı renk ve ırkta yüzlerce, binlerce yeni dost kazandırdığını görüyorlar. Kendileriyle aynı süreçleri yaşayanlara salt bilgi olarak vâkıf değiller. Olimpiyat sayesinde aynı ortamı paylaşıyor, şahsî tanışıklık ve arkadaşlıklar kuruyorlar. Türkçenin önlerinde açacağı ufukları görüyor, yaşıyorlar. Öğrencilerin kendi mahallî kıyafetleriyle katılması bilhassa önemli. Vasatın sıcaklığını sağlaması, rengârenk hava katmasının yanında iletişimin sıhhati açısından kayda değer bir tercih. Herkesi kendi konumunda, kendi değerleriyle barışık biçimde beklemenin göstergesi. Farklılıkların yaşayabileceği, çoğulculuğu yok etmeyecek bir ortak zemin kuruluyor.

İsmini hatırlayamadığım bir kişi (yanılmıyorsam bir Rus aydını), bu hareketi şöyle özetlemişti: "Mevlânâ, 'ne olursan ol gel' demişti. Fethullah Gülen ise 'ne olursan ol ben gelirim' diyor." Üzerine müstakil yazılar yazılabilecek bir tespit. Olimpiyatların en önemli başarılarından biri, herkesi birbirine gitmeye ikna etmesi. Gel demek kolaydır aslında; zor ve daha kıymetli olan gelirim diyebilmek. Bu mutluluk tablosunda emeği bulunan herkesi minnet ve şükranla anıyoruz. Bilhassa fedakâr öğretmenler her geçen gün biraz daha gözümüzde kahramanlaşıyor.
zaman gazetesi\Bülent KORUCU
samanyolufanları.com

Yaşasın Türk Okulları


Ahmet Hakan Coşkun, Hürriyet

[Yorum - Ertuğrul Yaman] Türkçe Olimpiyatları markalaşırken


Türkçe, gerek Çin kaynaklarındaki bilgilerden, gerekse oluşum seyri açısından geçmişi Milat'tan önceye kadar uzanan köklü bir dildir. Çin kaynaklarındaki Hun Türklerine ait kişi ve yer adları, bunun en güçlü delilidir. Elimizde belgeleri bulunan ilk Türk yazı dili, Orhun Bengü Taşları'nda kullanılmıştır. Göktürk Hakanlığı (552-744) dönemindeki bu yazı dili, 745'te Uygurların hâkimiyeti ele geçirmeleriyle bazı küçük farklarla devam etmiştir. Türklerin gruplar hâlinde Müslüman olduğu Karahanlılar devrinde müşterek bir Türk yazı dili oluşmuştur. 13. yüzyıla kadar tek bir kol hâlinde devam edegelen bu Türk yazı dili, 13. yüzyıldan sonra iki büyük yazı diline -Doğu ve Batı Türkçesi- ayrılmış ve 20. yüzyılın başlarına kadar -hemen hemen- bütün Türkler, bu iki yazı dilini kullanmışlardır. Türk dili ve kültürü, bütün dünyaya ilkin Kâşgarlı Mahmud aracılığı ile tanıtıldı. Türkçenin kullanım alanını genişleten iki âlimden birisi Kâşgarlı Mahmud, diğeri Karahanlı Devleti'nin bir başka mensubu Yusuf Has Hâcib'dir. Kâşgarlı Mahmud; Dîvânü Lugati't-Türk, Yusuf Has Hâcib ise Kutadgu Bilig adlı eserleri ile Türk dil birliğinin temellerini attılar. O temel, asırları aşıp günümüze ulaştı. Batı ucunu Adriyatik Denizi'ne kadar uzatabileceğimiz İpek Yolu boyunca ve çevresinde Çin Seddi'ne kadar seyâhat eden ve Türkçe bilen bir kimse, tercümana ihtiyaç hissetmeden meramını bu dille anlatabilir. Bu başarı, Kâşgarlı Mahmud ile Yusuf Has Hâcib'in, Türk milletine armağanıdır. Kâşgarlı Mahmud, bizlere asırlar öncesinden seslenmekte ve bizleri bilinçli olmaya çağırmaktadır. Türkçenin bilimsel temellerini atan ve doğumunun 1.000. yılını kutladığımız Kâşgarlı Mahmud, Divanü Lugati't-Türk'te, "Bize ad olarak Türk adını Ulu Tanrı vermiştir." der ve şu bilgileri de ekler: "Türkler aslında yirmi boydur. Boyların hepsi, Tanrı kutsal kılası, Peygamber Nuh'un oğlu "Yafes", "Yafes"in oğlu "Türk"e kadar ulaşır..." Kâşgarlı Mahmud, eserini Araplara kabul ettirmek için, delil olarak Türkler ve Türkçe ile ilgili iki de hadis zikreder.


Dünyaya açIlan Türkçe

Türkçe bilincinin belki ilk halkası Bilge Kağan kabul edilse bile, Kâşgarlı Mahmud, bu bilinci muazzam bir eserle somutlaştırmış; Karamanoğlu Mehmet Bey'e, Ali Şîr Nevâyî'ye, Âşık Paşa'ya, Aydınlı Visalî'ye, Tatavlalı Mahremî'ye, Edirneli Nazmî'ye, Şinasî'ye, Gaspıralı İsmail'e, Ömer Seyfeddin'e, Ziya Gökalp'e ve nihayet Atatürk'e kadar birçok Türkçe sevdalısına ilham kaynağı olmuştur. 20. yüzyıl sonlarında, Türkçe bayrağını devralan adsız sansız bir kısım Anadolu yiğitleri, tıpkı Ahmed Yesevî erenleri gibi, gönüllerinde insanlık sevgisi, dillerinde Türkçe ile dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Her biri, hizmet aşkıyla gittiği gurbet ellerinde bağırlarına taş basarak aziz milletimizin bütün dünyayı kuşatan hoşgörü ve insaniyet duygularını zirveye çıkardılar. Gece gündüz demeden, kırık dökük gönülleri onardılar. Çorak topraklara, uçsuz bucaksız çöllere sevgi tohumlarından fidanlar diktiler. Bin bir zahmetle yetiştirilen o fidanlar artık meyveye durdu. Türk kültürünün dünyaya tanıtıldığı Türkçe Olimpiyatları, son birkaç yıldır mayıs ayı sonu, haziran başı itibarıyla Türkiye'ye olağanüstü güzellikler yaşatmaktadır. 2008 yılı itibarıyla 110 ülkeden 500'den fazla katılımcıyla gerçekleşen kapsamı itibarıyla dünyanın en muhteşem etkinliği, kendini bu millete ait hisseden herkese tadına doyulmaz hazlar yaşattı. Haritada yerini bulmakta zorlandığımız ülkelerden gelen renk cümbüşü, tomurcuk misali yavrucakların dillerinden şarkılarımızı, şiirlerimizi ses bayrağımız Türkçe ile dinlemek ne büyük mutluluk! Düşünebiliyor musunuz; kimi sömürgeci milletlerin silah zoruyla ve asırlarca uğraşarak başaramadığı "dünya dili" olma hedefini, bizim pek hamiyetperver halkımızın adsız sansız evlatları, sevgi ve gönül diliyle kısa zamanda gerçekleştirdiler. Onlara hak ettikleri her türlü övgüyü izhar ederken ve güzel Türkçemiz emin adımlarla dünya dili olma yolunda ilerlerken Türkiye'nin yabancı dillerin istilasına uğramasına çanak tutan aymazlara ne demeli! Herkes bizim o muhteşem, o duygu yüklü dilimize hayranken bizim duyarsızlığımız nasıl izah edilmeli?!.

İNSANLIK ADINA SAHİP ÇIKMAK

Türkçenin dünyanın dört bir köşesine yelken açtığı günümüz şartlarında, her şeyden önce, ilk adım olarak Türkçenin farklı lehçe ve ağızlarını konuşanların daha sağlam ve bilimsel bir zeminde ortaklaştırılması gerekmektedir. Türk dünyasındaki her türlü ilişki ve iletişim için, "ortak iletişim dili"ne ihtiyaç duyulmaktadır. Türk milletinin varlığını sürdürebilmesi, Türk dünyasının dirlik ve birliği için, en önemli ön şartlardan birisi, belki en başta geleni, iletişim dili olarak "Ortak Türkçe"nin oluşması/oluşturulmasıdır. Parça parça edilmiş güzel Türkçemizin kollarını bir araya getirmeden, ortak edebî bir Türkçe oluşturmadan dünyaya sevgimizi yaymak çok zor olacaktır! Her dil, kendi kültür zemininde hayat bulur. Bir milletin kültür dünyasında ne varsa, dilinde onun yansımaları görülür. Türkçe, Türk milletinin zengin duygu, düşünce ve hayal dünyasının ortak bir ürünüdür. Sevecen, hoşgörülü, yardımsever milletimizin bu özellikleri diline ve davranışlarına da yansımıştır. Türkçe, Türk milletinin özündeki bu sevgi hazinesini dünyaya yansıtan bir ayna gibidir. Milletimizin asırlar boyunca kardeşçe yaşadığı farklı kültürlerdeki insanlarla birlikte oluşturduğu okyanus misali zengin kültür birikimine sahip olan Türkçe, çoktan kendi sınırlarını aşarak bütün dünyaya bu büyük milletin iç dünyasındaki güzellikleri sergilemiştir. Türkçe Olimpiyatları, Türkçenin aynı zamanda bir "sevgi dili" olduğunu da bütün dünyaya göstermiş oldu. Baht ki ne baht! Ecdadının vakarını hâlâ muhafaza ederek bir büyük ülkünün, kutsal bir dava uğruna okyanus ötesi, kıtalar arası mesafeleri hiçe sayarak dünyaya yelken açıp inanılmaz zorlukları aşıp Türk milletinin engin hoşgörüsünü, payansız insanlık sevgisini dünyanın neredeyse bütün kalelerini sevgi burcuna dönüştürenleri izledikçe ruhum kanatlanıyor. Ne mutlu Türkçeyi dünyaya yayma yolundaki bu kutlu çabanın içinde olanlara! Bu yıl, 115 ülkeden on binlerce genç arasından seçilerek gelen 700 civarında adayın yarışacağı Türkçe Olimpiyatları, artık markalaşma yolundadır. Bu muhteşem organizasyon, dünya barışı adına birçok ülke ve millete örnek olabilecek çapta çok önemli bir misyonu da üstlenmiş görünmektedir. Böylesine geniş bir katılımla yapılacak olan Türkçe Olimpiyatları, hem milletimizin dünyada doğru algılanması hem de dünya çocuklarının gelecek adına barışçıl bir anlayışa kavuşturulması için büyük önem taşımaktadır. Bu tür uluslararası tanışma ve kaynaşma organizasyonlarının, gelecekte, dünya çapında birçok somut sosyal, kültürel ve ekonomik açılımları olacağı kesindir. Yalnızca Türkçeyi değil, bütünüyle kültürümüzü, insanlığımızı dünyaya tanıtmakla kalmayarak dünya barışına çok büyük bir katkıda bulunan bu muhteşem sevgi şöleninin 2009 finalleri, Ankara'da yapılacak. Bu geniş ufuklu olimpiyatların düzenlenmesinde emeği geçen başta Prof. Dr. Mehmet Sağlam olmak üzere, herkese; görünen görünmeyen bütün kahramanlara, milletimiz ve insanlık ailesi adına en içten şükran ve muhabbetlerimizi sunmak, hepimizin en önemli görevi olmalıdır...

ZAMAN

samanyolufanları.com

Bu Ergenekon Başka Ergenekon

Üç ayrı Ergenekon’umuz var artık. Ama üçü de birbirinde çok farklı. Şimdi kısaca teker teker bu üç Ergenekon’u masaya yatıralım. Birincisi Türklerin tarih sahnesine çıktıkları Ergenekon destanı. Efsaneye göre düşmanları tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin kökü kazınmak istenir. Yalnızca bir çocuk kurtulur. O çocuğu da dişi bir kurt emzirir. Bu çocuk üzerinden Türkler Ergenekon ovasında yeniden çoğalırlar. Çoğalıp ovaya sığamaz olunca, büyük bir ateş yakarak dağı eritip çıkış yolu açarlar. Efsaneye göre çıkışta bir bozkurt, Türkler'e yol gösterir. Türkler, bozkurtun önderliğinde, Ergenekon'dan çıkarlar. Yani tarih sahnesine çıkışın destanıdır bu Ergenekon.Gelelim ikinci Ergenekon’a. Bu Ergenekon’u artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir efsane değil. Darbe ve suikast planları yapan, Türkiye’yi cephaneliğe çeviren karanlık bir çete. Kanlı bir örgüt. Planlanan bütün pisliklerin ortaya çıktığı, milletçe uçurumun kenarından döndüğümüz sürecin adıdır bu Ergenekon. Şimdi hepinizin merak ettiği üçüncü Ergenekon’a gelelim. Bu Ergenekon dünyanın dört bir yanında eğitimcisi ve iş adamı ile bütün bir milletin, el ele gönül gönüle ortaya koyduğu eğitim hamlesidir. Dünyada millet olarak yeniden varım diyenlerin sesi ve soluğudur. Bu üçüncü Ergenekon birincisi gibi efsane değil, tamamen gerçektir. İkincisi gibi bu milletin önünü kesmek, dünyaya kapılarını kapatmak için yola çıkmış bir oluşum da değildir. Tamamen Anadolu insanının dişinden tırnağından arttırarak yaptığı sevgi hamlesidir. Türkiye’den dünyaya uzanan sevgi elidir. Bu bir şahlanış, bu bir ben de varım değiştir. Hepimiz ekranlardan izliyoruz. Hem de gururla ve gözyaşları ile Türkçe olimpiyatları için 115 ülkeden gelen rengarenk çocukları. Peki, neden bu gözyaşları? Neden bu çocukları izlerken benim gibi pek çok kişi ağlıyor? Ezilmiş, bastırılmış, eli kolu bağlanmış, onuru kırılmış bir milletin yeniden şahlanışı diye mi? İddia ediyorum Türkçe; Türklerin Ergenekon ile dünya sahnesine çıkmasından bu güne hiç bu kadar yayılmamıştı. Kolombiya’dan Kamboçya’ya, Madagaskar’dan, Sibirya’ya kadar. Bu Ergenekon milletçe hapis kaldığımız misak-ı milli sınırlarının dışına taşıp kültürel anlamda bütün dünyaya çıkışın adıdır. Bu çocukları gözyaşları ile seyrederken başta bu hareketin mimarı Sayın Gülen olmak üzere Türkçenin kahramanları fedakâr eğitim gönüllülerinin ellerini hürmet ve saygı ile öpüyorum.

Erkam Tufan AYTAV / Haber 7

samanyolufanları.com

Uzaklarda..Türk Okulları

Ardan Zentürk - Star Gazetesi

Yazar-çizer olmanın zor dönemi... Memleket ‘mahallelere’ bölünmüş, ‘ara bölgelerde’ herkes tam siper birbirini takip etmekten doğru dürüst işini yapamaz hale gelmiş durumda...Biz, devletin parasız yatılı yatakhanesinden yetiştiğimizden, ‘bizim mahalle-sizin mahalle’ laflarına pek aklımız ermiyor...‘Yatakhane çocukları’nın kültüründe arkadaşlık-kardeşlik duygusu her türlü siyasi-ideolojik yaklaşımın ötesinde bir kavramdı bizim devrimizde... Sabahlara kadar o küçük yaşımızda tartışırdık memleket için ama ‘öteki’ kavramını bilmeden büyüdük...Şimdi bakıyorum, ‘mahalle yazarı’ yer değiştirdiğinde herkes ayakta... Yeni bir ‘mahalleli’ devreye girdiğinde sanki Türk kültür yaşamının yeni cengaveri arenaya çıkmış gibi...Tuhaf... Biraz da sakil...Yazarlık, gazetecilik, editörlük gibi ‘kişisel yeteneklere’ dayalı bir iş alanını bu ölçüde hizipleşmeye açık tutmak, ‘sıradanın’ yüksek prim yapmasına da neden olabilir...Bütün bu uzun girişi neden yapıyorum...Benim mahallem yok... ‘Öteki’ler diye bir kavramlamam da...Bu nedenle, Türkiye’nin sesini, nefesini, rengini, kültürünü dünyanın en ücra köşelerine taşıyan Türk Okulları’ından söz ettiğimde ‘görünenin dışında hiçbir amacımın ve bağımın olmadığı’ bilinsin isterim...Zaten bunu da en iyi, beni tanıyanlar bilirler...Çok önemli bir yapılanmaGerçekleştirilen ‘Türkçe Olimpiyatları’ aslında, iğne ile kuyu kazar gibi, büyük bir sabır ve zorluklara katlanılarak yürütülen çalışmaların Türkiye açısından ne ölçüde stratejik boyutlara uzandığını göstermesi bakımından önemlidir...Son iki yıldır, gittiğim her bölgede bu okulları ziyaret etmek için zaman ayırmaya çalışıyorum. Sağolsunlar, heryerde de büyük bir misafirperverlikle karşılıyorlar...Zaten, içinizde bu ülkeye dönük minicik bir bağlılık duygusu varsa, Senegal Cumhurbaşkanı’nın torununun ‘Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın’ şarkısını tertemiz bir Türkçe ile söylemesi karşısında gözlerinin nemlenmemesi mümkün mü?Irak’ın kuzeyindeki Kürt çocuklarının, Saraybosna’da savaşın acı anılarını gömmeye çalışan genç kuşağın, Afrika ve Asya’nın en uzak noktalarındaki çocukların Türkiye ile gönül bağlarını kurmak kolay iş mi?Ama mütevazi yaşamları, gencecik aileleriyle gittikleri her ülkenin kültürüne tam uyum sağlayan yüzlerce öğretmen, bugün bunu başarıyor...Türkiye’nin görünmeyen boyutuLiseden arkadaşım, akademisyen dostumun anısı ne güzel: ‘Manas Üniversitesi’nde görevliydim. Kırgızistan-Çin sınırında Karakol denilen bir kent var. Tek başıma görevle gitmiş çalışma yürütüyorum, içime gurbet çöktü. Baktım orada bir Türk lisesi, kapıyı çaldım, ‘Tanrı misafiri kabul ediyor musunuz’ diye sorup girdim içeri. O saatten sonra üşenmediler, kuru fasulye-pilav pişirip önüme koydular. Ama ne servet!..’Aslında üzerinde konuştuğumuz, Türkiye’nin bir küresel güç olma yolundaki en önemli yapılanmasıdır.Dünyanın özellikle gelişmekte olan bölgelerinin yarın önemli yöneticileri olmaya aday çocukları Türkçe bilerek ve daha da önemlisi, Türkiye ile doğrudan gönül bağı kurarak yetişiyorlar.Konu, ülkenin yüksek menfaatlerine gelip dayandığında siyasetin labirentlerinde dolaşmaktan hiç hoşlanmam... Asıl olan millettir...Bu yazıyı yazarken, dünyanın en geri kalmış yörelerinde gencecik eşleri ve minicik çocuklarıyla görev yapan, çocuklarını eğittikleri milletlerin yokluklarını paylaşan o, inanılmaz özverili ‘muallimler’ ve ‘muallimeler...’‘Radikal başkentlerin’ kan, gözyaşı ve çatışma ektikleri Müslüman coğrafyasının ‘güler yüzlü çocukları...’
samanyolufanları.com