30 Mart 2009 Pazartesi

7.ULUSLAR ARASI TÜRKÇE OLİMPİYATLARI HAKKINDA YAZILANLAR...

Teksas'ta Fethullah Gülen'in ne işi var?

Sahnede çok güzel genç bir kız; Adı Juliana ...
Şarkısını söylemeden önce şöyle diyor:
"Sizlere El Paso'dan kucak dolusu sevgiler getirdim..."
El Paso nere, Türkiye nere...
Meksika sınırındaki El Paso'lu Juliana Cuartes bu sözleri Houston'da Türkçe söylüyor. Sonra da "Kızım Diyor" u söylemeye başlıyor hüzünlü ve buğulu sesiyle: "Ben ne zaman bir of çeksem hatırıma annem geliyor..."Onu San Antoniolu, Dallaslı, Houstonlu diğer çocuklar izliyor.Kimi Necip Fazıl'dan, Ömer Lütfü Mete'den şiir okuyor, kimi Gesi Bağları'nı söylüyor, kimileri de Silifke'nin kaşıklı halk oyunlarını oynuyor.
Fethullah Gülen Hareketi'nin içinde yer alan Cosmos Vakfı tarafından Teksas Eyaleti'nin Houston kentinde düzenlenen "Türkçe Olimpiyatı"ndayız.
Türkiye'ye dünyanın dört bir yanından konuk gelen farklı renklerden, farklı din ve dillerden çocukların Türkçe konuşmalarına az çok aşinayız.Ama aynı şeyi Türkiye'nin 10 bin kilometre uzağında, ABD'nin Houston şehrinde izlemek gerçekten ilginç ve bir o kadar da etkileyici.

Burada sadece sahneye çıkan o çocuklar yok. Onları izlemeye gelen aileleri de var.Etkinlik boyunca coşku ve sempatiyle Türkçe şiir okuyan, şarkı söyleyen, çocukları izleyip alkışladılar.Siyah, beyaz, Hispanik, Asyalı tüm Amerikalılar oradaydı.Ve hepsinin kafasında yeni bir Türkiye imajı doğuyordu.Bunu en iyi biçimde seçimle gelen bölge vali yardımcısı Judge Ed Emmett ifade etti:"Yıllar önce bir garsondan Türkiye adını duymuştum. Ama şimdi çok daha fazla insan tanıyor ve Türkiye'yi biliyorum. Bu etkinliklerle Amerika çok kültürlü bir yapıya kavuşuyor."

Türkiye'yi duyunca şaşırmıyorlar
15-20 yıl önce böyle bir olasılıktan söz edilse kimse inanmazdı.O dönemlerde onlar bizi hiç tanımıyor, biz ise daha çok Hollywood'un kovboy filmlerinden, Türkiye'yi kasıp kavuran Ceyar'lı Dallas dizisinden, Bush'un memleketi olmasından ya da rahmetli Turgut Özal'ın kalp ameliyatından Houston'u biliyorduk, biraz da Teksas'tan haberdardık.Peki ya şimdi?Şimdi Houston'da, Dallas veya El Paso'da Türkiye dediğinizde en azından kent merkezlerinde artık kimse dönüp yüzünüze şaşkın şaşkın bakmıyor.Hatta alışveriş merkezlerine sorsanız çok rahat biçimde birkaç Türkiyeliyi bulma şansınız bile var.Ama daha önemlisi Fethullah Gülen Hareketi içinde yer alan vakıfların Teksas'ın dört büyük şehrinde kurdukları okullar gerçeği...

Gönüllü Türkiye reklamı
O okullarda yaklaşık 8 bin öğrenci eğitim görüyor.Onlarca Türk öğretmen bu okullarda görev yapıyor. Ve her biri birer gönüllü reklamcı gibi Türkiye'yi dünyaya tanıtıyor.Bu durumda dünyanın bir ucu Teksas'ta okullar açmanın ne anlama geldiği açık değil mi?Daha önce de bu okulları ziyaret eden biri olarak her defasında hep aynı sorunun cevabını aradım:"Acaba Türkiye'de bu okullarda nasıl bir eğitim verildiğini ve Türkiye'ye hizmet edildiğini görecek bir devlet aklı yok mu?





Yüzlerce bayrak. Türk, Amerikan ve Teksas bayrakları...
3 bin kişilik bir salon. Dörtte üçü dolu. Büyük kısmı çocuklardan oluşuyor. Yüzlerce bayrak. Türk, Amerikan ve Teksas bayrakları...
Bu Harmony okullar zincirinin Teksas'taki 19 okulunda gerçekleşen yarışmalardan süzülüp gelen ekiplerin final yarışması

Mini Türkçe olimpiyatı.

Türkiye'de yapılacak olan büyük Türkçe Olimpiyatı'na hazırlık.Üç dalda yarışma olacak. Biz de, Bugün'den Genel Yayın Yönetmenimiz Erhan Başyurt, Sabah'tan Mahmut Övür'le birlikte 14 kişilik jüri içerisindeyiz.Şiir, şarkı ve folklor.Necip Fazıl'dan Çile ile başlayıp, Ömer Lütfi Mete'nin Gülce'si, Arif Nihat'ın Bayrak'ı ile ve Bedirhan Gökçe'nin Sokak Çocuğu ile devam eden şiirler...Teksas'ta...Sonra şarkılar geliyor. Cancana, Gurbet, Karahisar Kalesi ve Gesi Bağları... Amerikalı çocuklardan tamamen Türkiye'ye has sesler...Ardından bir folklor şöleni... Kafkas'ı, Giresun oyunları ve Silifke ile...Salon çığlık çığlığa... Her grup çıktığında, salonu dolduran aynı okulun çocuklarının heyecan dalgası çığlıklara yansıyor.Düşünüyorum:Acaba Türkiye, başka hangi programla, dünyanın bilmem hangi coğrafyasında binlerce çocuğun elinde kendi bayrakları yanında ay-yıldızlı bayrağı taşıtabiliyor?Burası Teksas'ın en büyük şehri Houston.Bu süreçte daha başka yüzü aşkın ülkede, böyle manzaralara tanık olmak mümkün. Orta Asya'dan, Rusya'dan, Afrika'nın en uzak bölgelerinden Amerika'ya kadar...Bu hareket, başka ülkelerde de Türk okulları açıyor. Amerika'da başka bir okul türü içinde çalışıyor.Charter (Çartır) okulları...Eğitim kadrosunu kurucuların oluşturduğu, öğrenim ücretini devletin ödediği bir sistem bu. Türkçe, İspanyolca gibi seçmeli bir dil ve ilginç, genelde öğrencilerin yüzde 50'si seçmeli dil olarak Türkçe'yi tercih ediyor.Teksas'ta böyle 19 okul var, tüm Amerika'da 200'e yakın.Şu andaki uygulamada, 5 yaşından, ana okulundan alınıyor ve ilköğretim sonuna kadar okutuluyor. Lise öğrenimi de yakında devreye sokulacak.Okulların başarısı gittikçe kanıtlanıyor ve bu, okullara ilgiyi artırıyor. Bu sene açılan bir okula, hiçbir tanıtım çalışması yapılmadan 3 bin kişi müracaat etmiş. Oysa kontenjan 300 kişi...Tercih sebebi ne?Amerika'da liseye kadar olan eğitim döneminden matematik ve fen derslerinin genelde çok zayıf olması.Bu okullar bu alanda fark oluşturuyorlar.Bir de "öğretmen" unsuru.Bu okulların öğretmeni başka.Bu öğretmenler gittikleri bütün coğrafyalarda fark oluşturdular. Ama Batı ülkelerinde daha bir fark oluşturdular.Batı'da aileler çocuklarını alıp götüren savruluşlardan şikayetçi. Her tür uyuşturucu ve öteki kötü alışkanlıkların getirdiği savruluşlardan.Bu öğretmenler, kısa sürede öğrenci ile kurdukları iletişimle, çocukları genel toplumsal savruluşun dışına taşımayı başarıyor.Ve bir de matematik vs. alanlarında yapılan olimpiyatlarda gösterilen başarı...Henüz üniversite çağında öğrencileri yok ama oraya doğru yürüyorlar ve o alanda başarıyı hedefliyorlar.İyi insan ve başarı birleşince, ilgi odağı olmakta gecikmiyorsunuz.İşte bu... Houston'daki manzara bunun eseri.Şimdi tüm dünyada böyle bir Türk canlılığı var.Önemli olan, gittikleri yerlerde yadırganmayan, yabancılık tepkisine maruz kalmayan, çevre ile iletişimi (Bunun adı diyalog) gerçekleştirmiş bir Türk canlılığı bu...Öğretmenler genç insanlar.Çoğu 30'lu yaşlara varmamış henüz.Kişilikleri ile bu çok farklı toplumlarda, insani bir damara hitap etmeyi başarmışlar. Ortak payda, bizim insanımızın kişiliğinde somutlaşan insanlık ortak paydası.Türk olarak oradasınız, o kimliğinizle sergilediğiniz insani değerler ilgi ve güven odağı haline gelebiliyor.Bizimle ilgili negatif propagandaların rahatsız edici boyutta olduğu zamanımızda, üstelik bu negatif propagandanın en etkin biçimde uygulandığı Amerika'da, bu pozitif hamleden mutluluk duymamak mümkün değil.Üstelik hareket, Houston'da bir de Turkuaz Kültür Merkezi açmış.Bizim de misafir edildiğimiz kültür merkezi, kültürel varlığımızın bu coğrafyaya taşınmasında çekirdek bir hizmet ünitesi olmaya aday.Harmony eğitim kurumları ve Türk Kültür Merkezi, bir yandan Amerikalı çocuklara Türkçe'yi ve onunla bağlantılı olarak Anadolu'da boy salan kültür değerlerini aktarırken, bir başka hayati görevi daha ifa ediyor.O da şu:Bugün artık Amerika'da da, Avrupa'da da, dünyanın başka ülkelerinde de çok sayıda Türk aile var.Peki bu ailelerin çocukları kendi kültür varlıkları ile nasıl tanışacaklar? Daha önemlisi kendi dillerini nasıl öğrenecekler?-Evet, çocuklarımız Türkçe'yi unutuyor.Bu, Türkiye'nin dışında yaşayan ailelerin Şark'tan garba en önemli problemi.Aileler veremiyor, yaşanan ülkelerin okulları vermiyor, sonra...Sonrası kendi kültürüne yabancılaşan çocuklar...--Bu okullarımız, Türk ailelerin çocuklarının Türkçe'yi kaybetmemeleri için büyük önem taşıyor.İlginç bir durum da şu:Misafir olarak kaldığımız Turkuaz Kültür Merkezi'nde cumartesi günü, Boşnak çocukların bir sunumu vardı. Öğretmenleri onlara diyelim bir çocuk oyununu öğretmiş, o gün velilere sunum yapacaklar.Boşnak çocuklar.Bunu Ahıskalı çocuklar için de yapıyor Kültür Merkezi.Yani, bir kültür coğrafyasının ortak çatısı oluyor.Bunların ne kadar önemli olduğunu, oradaki ailelerin duygularına tanık olduğunuzda daha iyi anlıyorsunuz.5 kıtada koşanlar, dedim başlıkta...Öğretmen boyutunu anlattım.Ama onlar yalnız değil.Biz orada iken, Kayseri'den, Adana'dan da işadamları grubu orada idiler.Houston'daki çalışmaların başlangıcında katkıda bulunmuşlar. Hizmetlerde ilk tuğlalar onların himmeti ile bulunmuş.Gelmişler, okulları gezmişler, başarılara tanık olmuşlar, dönerken gözlerinin içi gülüyordu.Bu hareket, Türkiye'nin canlılığı dedim.Türkiye, bizi kimse sevmiyor, diye ağlamıyor."Türkiye'yi tanımak istiyorsanız, işte onun erdemli dünyası..." gibi bir iddia var bu harekette.Denize bir şekilde atılmış ve yüzmeyi öğrenmiş bir insan varlığı söz konusu burada Türkiye adına...Houston'da, Amerika'da iş yapan Türk işadamlarıyla da tanışma imkanımız oldu.Amerikan ordusunun bazı ihtiyaçlarını tedarik eden bir şirketin yöneticisi genç bir insan, Atilla Bey, mülk alım satımında bölgesinin en etkin ismi haline gelmiş bir başkası (Engin Bey), işadamları derneği bünyesinde hizmet veren Ertuğrul Bey, adeta "Burada neden daha çok yokuz?" isyanını seslendiriyorlar."Şu kriz döneminde Zorlu, Koç, OYAK neden gelip de, bu alanın, dünyada tanınmış ama şu anda zorluklar yaşayan şirketlerinin bir miktar hissesini almaz?" diye soruyorlar.Burada çalışınca, bu iklimin kıran kırana şartlarına karşı şerbetlenince ve koca Amerikan ekonomisinin, sonunda gelip dayandığı derin krize tanık olunca, sanki, sistemin sorunlarını baştan ayağı çözümleyen filozofça bakışlara sahip olmuşlar. Yani iş, Türkiye'den bakınca başka görünüyor, Amerika'dan, Rusya'dan, Afrika'dan, yani global pencereden bakınca başka görünüyor.Suudi Arabistan gezimizde, işadamlarının Arapça sıkıntısı dile getirilmişti, burada bir başka dil, İngilizce sıkıntısı dile geliyor. Global oyuncu olmamak için hiçbir sebep yok. Ama dünyada oyun kuracak ve adım adım onu icra edecek kadar dil sahibi olmak şartıyla...Bunları görünce, dünyanın geleceğine dönük umudunuz artıyor.Türkiye, Afrika'da kurban kesti. Kuyu açtı. Katarakt ameliyatları ile Afrikalı çocukların gözlerini açtı.Türkiye Açe'ye gitti.İran'a, Pakistan'a gitti.Türkiye, Avustralya'ya, Brezilya'ya, İngiltere'ye gitti.Türkiye'nin evrenselle akrabalığı var.Yazının sonunu şöyle bağlamak istiyorum.-5 kıtada, iyilik üzerine olsun da, hangi saikla olursa olsun, koşanlara selam.....






ERHAN BAŞYURT (Bugün Gazetesi)
Teksas'ta bir "Sokak Çocuğu" ve Üzeyir Garih'in referansı...

Dünya mı küçülüyor yoksa Türkiye mi büyüyor? Sanırım her ikisi de. Küreselleşme hem iletişim hem de ulaşım imkanlarıyla dünyayı köy haline getirdi.

Ona uyum sağlayan Türk girişimciler de hızla dünyaya açılıp, süreci lehlerine çevirdiler. Özellikle de Fethullah Gülen hareketinin bu inanılmaz açılımda büyük rolü var. Hafta sonu çok değerli yazarımız Ahmet Taşgetiren ve Sabah'tan Mahmut Övür'le Teksas Houston'daydım. NBA takımı Houston Rockets'ın stadının yanı başında, uluslararası sergi sarayında müthiş bir "final" yarışması izledim. Sıkı durun, bu bir basket maçı veya beyzbol değil, Türkçe Olimpiyatı Teksas Amerika Finali idi. "Teksas nere Türkiye nere, ne Türkçesi?" dediğinizi duyar gibiyim... Kovboyların yurdu, petrolün başkenti Houston'da onlarca okulun öğrencisi Türkiye'deki finallere katılmak için yarıştılar. Amerika'da Türkler'in en az olduğu Teksas Eyaleti'nde bu katılım son derece şaşırtıcı. Türk girişimcilerin kurduğu Horizon (Ufuk) Vakfı 2000'de, bölgedeki ilk "charter" okullarını açmışlar. "Charter" okullar, devletin öğrenci başına destek ödediği, halk okulları. Özel okulların aksine, öğrenci seçme imkanı yok. Siyah, beyaz, İspanyol, Asyalı... Başvuran herkes okuyabiliyor. Ancak, okulu kendi imkanlarınızla açıyor, işletmeyi kendiniz yapıyorsunuz. Devlet, her yıl yaptığı Eyalet geneli sınavlarla başarınızı ölçüyor. Üç yıl arka arkaya başarısız olanın ya da etnik gruplar arasında başarı dengesi sağlayamayanın lisansını iptal ediyor. Horizon Vakfı'nın okulları, "pekiyi" derecesinde. Bu okullarda okuyan öğrencilerin hazırladığı, "robotic" projesi dünya finallerinde Amerika'yı temsil edecek. Bu nedenle, son okullarını açtıklarında 300 kişilik kadro için 3 bin başvuru olmuş. Kura ile öğrenciler belirlenmiş... Okulların özelliği özellikle fen bilimleri hocalarının Türk olması. Ve daha ilginci, Türkçe'nin de seçmeli ders olarak okutulması. Öğrencilerin neredeyse yarısı Türkçe'yi yarısı da İspanyolca'yı tercih ediyormuş. Türkçe ilgisi gerçekten sevindirici. Bu tercihteki en büyük etken, hocalarına olan yoğun saygı ve sevgileri... Gülen hareketine mensup girişimciler, ilk okullarını daha önce Museviler'e ait bir okulu devralarak işletmeye başlamış. Hikayesi son derece ilgi çekici. Musevi Cemaati, referans istemiş. Onlar da bir yıl bir enerji konferansına geldiğinde temas kurdukları, ağırladıkları Üzeyir Garih'e başvurmuşlar. Garih, irtibat telefonlarını almış. Houston'daki mütevellide yer alan bir arkadaşına ulaşmış. Türk girişimcilere kefil olmuş. "Ödemezlerse, ben ödeyeceğim" demiş... Kapılar açılmış. İkinci okul 2001'de, bu kez bir kilise okulu. Onlar da deneme amaçlı tahsis etmişler. Teksas'ın sınır kasabası El Paso'da ise kilise cemaati, çok memnun kaldıkları için 6 milyon dolarlık bir yatırımla lise kısmını bizzat kendileri inşa edip vakfa tahsis etmişler. Bu okullar, ana okulundan lise sona kadar eğitim verebiliyor. Türk okulları başarılı oldukça, kapılar daha kolay açılmış. Şu an eyalet genelinde 19 okul var. 2009 sonunda 30'u bulacak. Öğrenci sayıları yaklaşık 8 bin. İlk mezunlarını vermeye başlamışlar. Hocaların yüzde 30'u Türk, öğrencilerinse yüzde 10'u bile Müslüman değil. Evrensel barış elçileri, dünyaya huzuru yaymak için çabalayan çağdaş erenler, hiçbir kâr amacı gütmeden şimdi de bir üniversite girişimine başlamışlar. Türk okullarının en çok şu üç özelliği takdir topluyor. Öğrencilere saygı ve şefkati öğretiyorlar. Okullarına uyuşturucu ve çeteler giremiyor. Ailelerle de sıcak güven bağı kuruyorlar. Sonuçta, Türkçe Olimpiyatı elemelerinde yaşanan muhteşem tablo ortaya çıkıyor. Silifke yöresinden halk dansları sunan İspanyol, Siyah ve Asyalı öğrenciler, ellerinde tahta kaşıklarla adeta şok yaşatıyor. Kafkas ve Giresun halk danslarını geride bırakıp, Türkiye'ye gelme şansını elde ettiler. Gesi bağları, Karahisar kalesi türkülerini ise, Can Cana şarkısını seslendiren bir İspanyol (Hispanik) kız öğrenci geride bıraktı. Şiir dalında ise, tam bir sürpriz vardı. Türkiye'deki finale katılma hakkını Arif Nihat Asya'nın "Bayrak" şiirini okuyan kız öğrenci kazandı. Ancak ben, herkesin San Antonio'dan yarışmaya katılan 10 yaşındaki Benjamin Vega isimli çocuğun, "Sokak Çocukları" şiirini izlemesini isterdim. Başında şapka, elinde boyacı kutusu ile Bedirhan Gökçe'nin eserini o kadar iyi ve hissederek yorumladı ki, görülmeye değerdi. Amerikan Fox TV spikerlerinin sunduğu, Türk ve Amerikan bayraklarının süslediği dev salonda en büyük alkışı o aldı. Ama maalesef, birinci olamadı. İkinci seçildi.
Türkçe Olimpiyatı organizatörlerine ve Teksas'taki hocalarına buradan açık çağrı yapıyorum. "Sokak Çocuğu"nu ne olur kurtarın! Bu şiiri, bu yorumla, tüm Türkiye izlemeli. En az geçtiğimiz yıl Sakarya şiirini okuyan genç kadar başarılı. Tek Türk'ün bulunmadığı yerlerden, Türkçe'yi su gibi konuşturanlara canı gönülden alkışlar. Türkçe'nin evrensel bir barış dili olması yolunda bir beklenti taşımadan bu fedakarlıklara katlananlara sonsuz teşekkürler...

Gülen hareketine mensup gönül erlerinin dünyanın dört bir yanında sessiz sedasız ortaya koydukları bu inanılmaz gayretler, dünyayı daha huzurlu ve yaşanılır bir hale getiriyor.

Dünya, Türkler için daha da küçülüyor...






Pensilvanya'da "Gülen" bir sürgün

Houston'daki "Türkçe Olimpiyatı"nın ardından New York'a döndük. Döner dönmez de Bugün Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt ve rehberimiz Muharrem Atlığ'la Pensilvanya'ya doğru yola çıktık...Pensilvanya ABD'nin 50 eyaletinden biri... İlk anayasanın yazıldığı eyalet olması ve daha sınırda " Bağımsızlık" vurgusuna dikkat çekilmesi önemli olduğunu da gösteriyor.Son on yıldır bizim ülke insanları için de önemli. Çünkü Fethullah Gülen orada adeta bir sürgün hayatı yaşıyor.Bu nedenle Anadolu'dan, hatta dünyanın farklı coğrafyalarından binlerce insan Pensilvanya'ya akın ediyor.Daha yola çıkarken oraya "kamp" denildiğini öğreniyorum. Belli ki çok sayıda insan geliyor, hatta orada kalıyor ki böyle niteleniyor.Bir süre sonra namaz kılmak isteyen arkadaşlar için New Jersey'de ağırlıkla Türklerin yaşadığı bir semtteki "Ulu Cami" nin önünde duruyoruz.Çevre ağırlıkla Türk işletmeleriyle dolu... İstanbul Market, Konya Etli Pide gibi... Biz de New Jersey'de Konya'nın etli pidesini yiyip yeniden yola çıkıyoruz.Yaklaşık 1 saat sonra ormanlık bir yola sapıyoruz. Çok sürmeden rehberimiz "kampa yaklaşıyoruz" diyor.Çevrede tek tek villa türü binalar ağırlıkta. Çok sürmeden de Saylorsburg yazan levha çıkıyor karşımıza... "İşte geldik..." diyor rehberimiz.Dikkatle çevreye bakıyorum. Önümüzde çift kanatlı elektronik bir demir kapı ve birkaç görevlinin olduğu bir kulübe var.

Türkiye'yi hatırlatıyor
Biraz bekliyoruz. Çevrede güvenlik kameraları olduğu söyleniyor. Kar yağmıyor ama sert soğuk insanı çarpıyor. Ve demir kapı açılıyor. Tam içeri girecekken güvenlik nedeniyle cep telefonlarımız alınıyor.Yaklaşık iki saat sonra Pensilvanya Eyaleti'nin her yanı ormanlık bölgesinde içinde Türkiyeli bir kanaat önderinin, bir sivil toplum liderinin veya küçümsenerek söylenen " Taşralı Bir İmam" ın ne derseniz deyin, sürgün hayatına mahkûm edildiği "kamp" tayız.Doğru o geceyi geçireceğimiz villaya gidiyoruz. İçeri girdiğimde hiçbir şey yabancı gelmiyor bana. Ayakkabıların çıkartılıp konulduğu dolap, salon ve odalara konulan, yatak olmaya uygun kanepeler ve duvarlarda Fethullah Gülen sözleri...Her şey Türkiye'yi hatırlatıyor...Geceyi orda geçiyoruz.Kahvaltıda Fethullah Gülen Hoca'yla buluşacağız. Sabah sekiz gibi kaldığımız villadan çıkıyoruz.Kar hafif hafif yağıyor. Ana binaya doğru yürüyoruz. Çevreye bakıyorum... Müthiş güzel ormanlık bir alan. Tam ortalarda büyük bir inşaat sürüyor. Yeni merkez bina olduğu söyleniyor. Anlaşılan bu kampa kalıcı gözüyle bakılıyor.Onun çevresinde de Türkiye'den ve başka bölgelerden gelen insanların kaldığı ikiüç katlı çok sayıda villa var.Sonradan öğreniyorum, her gün yaklaşık 30-40 kişi bu villalarda misafir ediliyor. Biraz yürüdükten sonra ana binaya giriyoruz. İçerisi bir hayli kalabalık. Bir yanda gençler mutfaktan kahvaltılıkları masalara taşıyor. Misafirler ise ayakta üç beş kişilik kümeler halinde ve sessizce bekliyorlar.

Gurbet yaşlandırmış...
Hem kahvaltı salonunu hem de insanların kümelendiği ara bölmeyi geziyorum. İki ayrı yere, Fethullah Gülen'e dünyanın dört bir yanından getirilen hediyelerin sergilendiği cam bölmeler yapılmış...Bir yerde Anadolu'dan gönderilen el yapımı bir kağnı arabası, bir başka bölümde bir tank...Biri Kosova'dan gelmiş öteki Azerbaycan'dan, Mısır'dan... Simgesel, küçük yerel hediyeler...Biz de, kalabalık da Fethullah Gülen'in kahvaltıya inmesini bekliyoruz. Ve saat 8 civarında hoca bulunduğumuz alana doğru geliyor...Yürümekte biraz zorlandığı hemen fark ediliyor.Tam on yıl önce SabahAtv'nin İkitelli binasında yakından gördüğüm Fethullah Hoca'yı yıllar ve gurbet bir hayli yaşlandırmış...Karşısındaki insana incelikle ilgi gösteren, mütevazılığıyla insanı etkileyen Gülen Hoca, tek tek elimizi sıktıktan sonra kahvaltı salonuna geçiyoruz.Biz gazetecileri yakınına oturtuyor.Ve kahvaltı başlıyor.Derin bir sessizlik hâkim salona. Sadece çatal bıçak ve çay yetiştirmeye çalışan gençlerin ayak sesleri hissediliyor.Bir süre hiç kimse konuşmadan kahvaltısını yapıyor.Bu sessizliği Hoca'nın ilaçları ve çay üzerine söyledikleri bozuyor ve bizim merakla beklediğimiz sohbet başlıyor. Bu sohbet biraz da biz üç gazetecinin soruları ekseninde gelişiyor. Çok derine inmeden, pek çok konuda gelişen bir sohbet söz konusu. O sohbetin içinde yerel seçimler de, Ergenekon dava süreci de, GATA'ya yatay geçiş yapanlar da, Demirel ve Cindoruk da, Neoconlara karşı Neoosmanlılar yaklaşımı da var.Fethullah Gülen'in bu konulardaki sözlerine, yarınki yazımızda yer vereceği

Tanzanya'da Gördüğüm Mezarın Sırrı... Altı gün sonra Türkiye'ye döner dönmez, CD'mi başa sardım ve Türkiye gerçeklerine döndüm. Yazacak o kadar çok konu var ki!THY'nin kriz döneminde krizi yönetme adına yaptıkları ve yapmadıkları, Kılıçdaroğlu'nun konferans performansı, Vakit Gazetesi muhabiri karşısında bocalayışı, Haber Türk gazetesinin biçim, içerik ve reklam performansı açısından değerlendirilmesi, ayağımın tozuyla gittiğim Gölgesizler filminin hangi amaçla çekildiği ve Candan Erçetin'in böyle bir filme niye şarkı yazdığı, Sabah Gazetesi'nde yer alan Doğan Grubu'na kesilen vergi cezasının gerekçeleri, Turkcell'in son reklam filminde rol alan çay bardağı...Ancak size verdiğim bir söz var... Tanzanya ve Zanzibar gezi notlarına devam edeceğim... Diğer konuların hepsi bu gezi notları bittikten sonra bu köşede yer alacak...Pazar günü anımsarsanız Tanzanya'nın başkenti Darüsselam'daki Feza Erkek Lisesi'nin içinde ağaçların altında gördüğüm mezarın sırrını yazacağımı söylemiştim.Mezarın üstünde Erkan Çağıl (1969-2006) Gayret-Hizmet, Hicret, Şahadet yazıyordu. Merak ettim, bu mezarın sırrını araştırdım.Erkan Çağıl 1969 yılında Erzurum'un Çayırtepe köyünde Çağıl ailesinin beşinci çocuğu olarak doğmuş...İlkokulu bitirdikten sonra tornacı çırağı olarak çalışmaya başlamış. 17 yaşında Yalova'ya göçmüş, buraya gelen babası onun garsonluk yaptığını görünce sinirlenip memlekete geri götürmüş.Ancak girişken Usta'ya yine Erzurum yetmemiş bu kez İstanbul-Kartal'a gitmiş... Orada demirci kalfası olarak işe başlamış. Askere gidene kadar da burada çalışmış. Usta bir demirci olmuş...1989'da askere gitmiş... Döndüğünde Erzurum'daki ustasıyla birlikte torna atölyesi açmış...Ataerkil bir aileden gelen Erkan Çağıl, babasının öldüğü 1994 yılına kadar kazandığı her kuruşu her gece babasına teslim etmiş, babası da sakalına sürüp "Allah bereket versin" deyip ona geri vermiş.Kızdırmayın Afrika'ya giderim1995 yılında Sultanbeyli'de bir işyeri açan Erkan Çağıl yıllarca Afrika'nın A'sından haberi olmamasına rağmen hatalı davranan işçilerine "Sizin yüzünüzden Afrika'ya gideceğim" demiş...1996 yılında köylüsü Arzu hanımla görücü usulü evlenmiş... İki çocukları olmuş...Askerden dönüşte namaz kılmaya başlayan Erkan Çağıl 2001 yılında Fethullah Gülen Hareketi'nin "dost sohbetleri" davetini kabul edip harekete dahil olmuş...Daha sonra da Sultanbeyli'den bir grup arkadaşı ile birlikte Tanzanya ve Zanzibar'ı ziyarete gelmiş...Burada katıldığı Safari'de Tanzanya'nın yerlileri Massailer'le tanışmış ve onlardan çok etkilenmiş. Daha sonra Türkiye'ye dönünce de Tanzanya'yı unutamamış...Mahalledeki dost sohbetlerinden birinde "Öğretmenler gittiler. Şimdi sıra sizde..." denmiş. Ve arkasından esas soru gelmiş:"Kim buradaki işini gücünü bırakıp yurtdışına iş kurmak üzere gitmek ister? Kim göç etmek ister? Kim ülkesinin iman ve ezan kokan topraklarından kopup kültürümüzü başka ülkelerde tanıtmak gayesiyle, kalbini ve kafasını alıp terk-i diyar eylemek ister? Bu yiğitliği yapacak kim var aranızda?"Erkan Çağıl "Ben varım! Ben, her şeyimi bırakıp yeni bir dünyanın kapısını aralamak ve bir daha dönmemek üzere hicret etmek istiyorum!" demiş.Ve aynı saatlerde başka bir dost sohbetinde "Evet" diyen Murat Karakaya ile birlikte Tanzanya'ya gidip iş kurmuş ve kendini ülkesine hizmete adamış...2005 yılı Kasım ayında gitmeden önce de "Her şeyin var burada, ne işin var Tanzanya'da?" diyenlere şu yanıtı vermiş:"Eyüp el Ensarî (Eyüp Sultan) ta Medine'den medeniyetin beşiğinden ne için geldiyse ben de aynı sebeple buradan Tanzanya'ya göç etmek istiyorum. Mesele para kazanmak değil. Onların işi gücü yok muydu? Biz de Müslüman'ız. Onlar da Müslüman'dı."Erkan Çağıl 2006 yılına kadar Tanzanya'da çalışmış hem oradaki ana okulu, hem ilkokul hem de liseye büyük hizmetleri olmuş. En büyük amacı da orada bir üniversite açmakmış...Beni bu ağacın altına gömün...2006'nın Kasım ayında Feza Erkek Lisesi'nin bahçesinde arkadaşları ile otururken bir hizmet verdiği okula bakmış, sonra oturduğu ağacın cesametine, içinde yaşadığı huzur duygusuyla şöyle demiş:Öldüğümde beni bu ağacın altına gömün!Bu olaydan on beş gün sonra Darülsalem'da üniversite yeri bakmak için gittiği bir gezide, kendi kullanmadığı bir araçta kaza geçirmiş Erkan Çağıl...Sekiz gün sonra da kaldırıldığı hastanede enfeksiyon sonucu yaşamını yitirmiş.İşte size mezarın sırrı...Sanırım bu sır Tanzanya'da ve Zanzibar'da gördüğüm okullarda (ve de dünyanın dört köşesindeki Fethullah Gülen Hareketi okullarında) hiçbir karşılık beklemeden hizmet veren öğretmenlerin, yine bu okullara hizmet eden iş adamlarının ve de onları Türkiye'den destekleyen "gönüllü sponsorların" sırrı...Bu sır sanırım Fethullah Gülen Hareketi'nin başarısının sırrı... Akılla değil de "gönülle" hareket eden insanların sırrı...Açıkçası bu sır beni çok etkiledi... Siz gelin de şimdi bu hareketin samimiyetini sorgulayın... Mümkün mü?Not: Erkan Çağıl'ın öyküsü için Sibel Giray Özşirin'in editörlüğünü yaptığı ve yakında Gazeteci ve Yazarlar Vakfı tarafından basılacak notlardan yararlandım.Okulun içindeki mezar etkileyici ancak Tanzanya'daki okul yöneticilerinin pedogojik açıdan mezarın yerini "mutlaka" gözden geçirmelerinde yarar olduğunu düşünüyorum.

Ali Atif BirBugün03.03.2009

Pensilvanya'da "Gülen" bir sürgün Houston'daki "Türkçe Olimpiyatı"nın ardından New York'a döndük. Döner dönmez de Bugün Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt ve rehberimiz Muharrem Atlığ'la Pensilvanya'ya doğru yola çıktık...Pensilvanya ABD'nin 50 eyaletinden biri... İlk anayasanın yazıldığı eyalet olması ve daha sınırda " Bağımsızlık" vurgusuna dikkat çekilmesi önemli olduğunu da gösteriyor.Son on yıldır bizim ülke insanları için de önemli. Çünkü Fethullah Gülen orada adeta bir sürgün hayatı yaşıyor.Bu nedenle Anadolu'dan, hatta dünyanın farklı coğrafyalarından binlerce insan Pensilvanya'ya akın ediyor.Daha yola çıkarken oraya "kamp" denildiğini öğreniyorum. Belli ki çok sayıda insan geliyor, hatta orada kalıyor ki böyle niteleniyor.Bir süre sonra namaz kılmak isteyen arkadaşlar için New Jersey'de ağırlıkla Türklerin yaşadığı bir semtteki "Ulu Cami" nin önünde duruyoruz.Çevre ağırlıkla Türk işletmeleriyle dolu... İstanbul Market, Konya Etli Pide gibi... Biz de New Jersey'de Konya'nın etli pidesini yiyip yeniden yola çıkıyoruz.Yaklaşık 1 saat sonra ormanlık bir yola sapıyoruz. Çok sürmeden rehberimiz "kampa yaklaşıyoruz" diyor.Çevrede tek tek villa türü binalar ağırlıkta. Çok sürmeden de Saylorsburg yazan levha çıkıyor karşımıza... "İşte geldik..." diyor rehberimiz.Dikkatle çevreye bakıyorum. Önümüzde çift kanatlı elektronik bir demir kapı ve birkaç görevlinin olduğu bir kulübe var. Türkiye'yi hatırlatıyor Biraz bekliyoruz. Çevrede güvenlik kameraları olduğu söyleniyor. Kar yağmıyor ama sert soğuk insanı çarpıyor. Ve demir kapı açılıyor. Tam içeri girecekken güvenlik nedeniyle cep telefonlarımız alınıyor.Yaklaşık iki saat sonra Pensilvanya Eyaleti'nin her yanı ormanlık bölgesinde içinde Türkiyeli bir kanaat önderinin, bir sivil toplum liderinin veya küçümsenerek söylenen " Taşralı Bir İmam" ın ne derseniz deyin, sürgün hayatına mahkûm edildiği "kamp" tayız.Doğru o geceyi geçireceğimiz villaya gidiyoruz. İçeri girdiğimde hiçbir şey yabancı gelmiyor bana. Ayakkabıların çıkartılıp konulduğu dolap, salon ve odalara konulan, yatak olmaya uygun kanepeler ve duvarlarda Fethullah Gülen sözleri...Her şey Türkiye'yi hatırlatıyor...Geceyi orda geçiyoruz.Kahvaltıda Fethullah Gülen Hoca'yla buluşacağız. Sabah sekiz gibi kaldığımız villadan çıkıyoruz.Kar hafif hafif yağıyor. Ana binaya doğru yürüyoruz. Çevreye bakıyorum... Müthiş güzel ormanlık bir alan. Tam ortalarda büyük bir inşaat sürüyor. Yeni merkez bina olduğu söyleniyor. Anlaşılan bu kampa kalıcı gözüyle bakılıyor.Onun çevresinde de Türkiye'den ve başka bölgelerden gelen insanların kaldığı ikiüç katlı çok sayıda villa var.Sonradan öğreniyorum, her gün yaklaşık 30-40 kişi bu villalarda misafir ediliyor. Biraz yürüdükten sonra ana binaya giriyoruz. İçerisi bir hayli kalabalık. Bir yanda gençler mutfaktan kahvaltılıkları masalara taşıyor. Misafirler ise ayakta üç beş kişilik kümeler halinde ve sessizce bekliyorlar. Gurbet yaşlandırmış Hem kahvaltı salonunu hem de insanların kümelendiği ara bölmeyi geziyorum. İki ayrı yere, Fethullah Gülen'e dünyanın dört bir yanından getirilen hediyelerin sergilendiği cam bölmeler yapılmış...Bir yerde Anadolu'dan gönderilen el yapımı bir kağnı arabası, bir başka bölümde bir tank...Biri Kosova'dan gelmiş öteki Azerbaycan'dan, Mısır'dan... Simgesel, küçük yerel hediyeler...Biz de, kalabalık da Fethullah Gülen'in kahvaltıya inmesini bekliyoruz. Ve saat 8 civarında hoca bulunduğumuz alana doğru geliyor...Yürümekte biraz zorlandığı hemen fark ediliyor.Tam on yıl önce SabahAtv'nin İkitelli binasında yakından gördüğüm Fethullah Hoca'yı yıllar ve gurbet bir hayli yaşlandırmış...Karşısındaki insana incelikle ilgi gösteren, mütevazılığıyla insanı etkileyen Gülen Hoca, tek tek elimizi sıktıktan sonra kahvaltı salonuna geçiyoruz.Biz gazetecileri yakınına oturtuyor.Ve kahvaltı başlıyor.Derin bir sessizlik hâkim salona. Sadece çatal bıçak ve çay yetiştirmeye çalışan gençlerin ayak sesleri hissediliyor.Bir süre hiç kimse konuşmadan kahvaltısını yapıyor.Bu sessizliği Hoca'nın ilaçları ve çay üzerine söyledikleri bozuyor ve bizim merakla beklediğimiz sohbet başlıyor. Bu sohbet biraz da biz üç gazetecinin soruları ekseninde gelişiyor. Çok derine inmeden, pek çok konuda gelişen bir sohbet söz konusu. O sohbetin içinde yerel seçimler de, Ergenekon dava süreci de, GATA'ya yatay geçiş yapanlar da, Demirel ve Cindoruk da, Neoconlara karşı Neoosmanlılar yaklaşımı da var.Fethullah Gülen'in bu konulardaki sözlerine, yarınki yazımızda yer vereceğiz.


ALINTIDIR...

samanyolufanları.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder